17.04.2018

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bize kurulan kumpası dağıtmamız için öncelikle bir araya gelmeliyiz"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığının İstanbul’da düzenlediği “Dünya Müslüman Azınlıklar Zirvesi”ne katıldı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığının İstanbul’da düzenlediği “Dünya Müslüman Azınlıklar Zirvesi”ne katıldı.

Zirvenin açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Müslümanların kanı, canı ve hayatı söz konusu olduğunda sergilenen çifte standart karşısında Müslümanların sahada olması gerektiğini belirterek, "Batılı güçlerin işin ucu çıkarlarına dokununca neler yaptıklarını, ortalığı nasıl ayağa kaldırdıklarını hepimiz görüyoruz. Mesele petrol, altın, elmas, pazar payı olunca kan kokusu almış köpek balığı gibi binlerce kilometre öteden koşup geldiklerini de biz çok iyi biliyoruz." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sırf Müslüman oldukları için katledilen, evlerinden, yurtlarından kovulan yüz binlerce Müslüman bulunduğunu söyledi.

Birçok yerde etnik ve dini kimliğinden dolayı şiddet gören, eziyet çeken milyonlarca Müslüman olduğuna işaret eden Erdoğan, şöyle devam etti:

"O Arakan'daki kardeşlerimizin, o yaşamları... Daha bir hafta önce durumlarını öğreneyim istedim; maalesef hala 600 bin, Bangladeş'te ciddi sıkıntılar içerisinde yaşıyorlar ve tabii yapmak istediğiniz yardımı vesaire bunları da yapamıyorsunuz. Diyoruz ki oralara da ulaşalım, oralara da bir şeyler yapalım. Bakıyorsunuz onların da kendilerine has mazeretleri var. Misyonerler tarafından din değiştirilmeye zorlanan, evlatları kendilerinden koparılan 10 milyonlarca Müslüman bulunuyor. Kardeşlerim; sizler dünyanın farklı köşelerinde yaşayan Müslüman kardeşlerim olarak, Müslüman azınlıklar olarak bu sorunların ekseriyetini bizzat tecrübe ediyorsunuz. Sizler bulunduğunuz ülkelerde İslam karşıtı dalgaya doğrudan muhatap olan herkesten önce göğüsleyen insanlarsınız. Bu süreçte sizlerin duruşu, tavrı ve mücadelesi çok önemli. Bakınız giderek kötüleşen bu tablo karşısında Müslümanlar olarak bize düşen görev bellidir. Biz asla saldırılar karşısında sinemez, kendi kabuğumuza çekilemeyiz."

“İslam beldelerinin tamamı, farklı inançlara ev sahipliği yapmıştır”

Müslümanların başka din mensuplarıyla bir arada barış içinde yaşama probleminin hiçbir zaman olmadığını vurgulayan Erdoğan, "Endülüs'ten İstanbul'a, Şam'dan Kahire'ye, Timbuktu'ya, Kudüs'e kadar kadim İslam beldelerinin tamamı, farklı inançlara ev sahipliği yapmıştır. Bu ara ben muhtarlardan grup grup İspanya'ya gönderiyorum. Dün akşam bir yerdeydim. Oraya giden muhtarlarımızdan biri yanıma geldi, 'Cumhurbaşkanım, siz bizi iyi ki Endülüs'e gönderdiniz. 'Hayırdır', dedim. 'Sizin anlattığınız kadar ben birçok şeyi orada öğrendim ama bir şeyi çok farklı öğrendim'. Nedir? 'Ben, Başkanım yeniden doğdum' dedi. Hani kubbenin etrafında yazıyor ya 'La galibe illallah'. Hakikaten gezmek, buraları görmek, yeniden doğmak, yeniden yaşamak ve bunu tüm buradaki temsilci kardeşlerim, ülkelerinden grupları, grup grup İstanbul'a, Kudüs'e, Endülüs'e buralara göndererek, her şey okumakla bitmiyor. Hani okumak, gezmek, görmek, bunlar hepsi birbirinin mütemmimi.

Birileri bizi hep gettolara hapsetmeye çalışsa da bizim tuzağa düşmememiz gerekiyor, vesselam. Bize kurulan kumpası dağıtmamız için öncelikle böyle olduğu gibi bir araya gelmeli, imanımızı tazelemeliyiz. Diyaloğumuzu artırmalı, iş birliğimizi daha da güçlendirmeliyiz. Proje sahiplerinin bilhassa gençlerimizi çekmek istediği o pasifizim veya şiddet ikilemine kesinlikle düşmemeliyiz. Ne haklarımızdan vazgeçeceğiz ne toplumdan kopacağız ne de meydanı hukuk ve ahlak tanımazlara bırakacağız. Meşruiyetten sapmadan elimizdeki tüm imkanlarla haklarımızı korumanın mücadelesini vereceğiz. Tecrübelerimizden istifade edecek, kendimizi her konuda geliştirecek, siyaset, eğitim öğretim, ticaret ve kültür alanında söz sahibi, etki sahibi olmanın yollarını arayacağız." ifadelerini kullandı.

"Milliyetini bilmek ve kavmiyetçilik arasında ince bir ayrım vardır"

Etnik ve kültürel farklılıkların, kardeşlik hukukunu zedelemesine, müstebitlerin elinde fitne aracına dönüşmesine müsaade etmemeleri gerektiğini dile getiren Erdoğan, "Milletini, milliyetini bilmek ile kavmiyetçilik yapmak arasında ince ama derin bir ayrım vardır. Her kim etnik aidiyetini dini kimliğinin önüne koyuyorsa o asabiyeti cahiliye, yani kavmiyetçilik hastalığına yakalanmış bir kişi demektir. Çünkü biz, Türk, Arap, Acem, Afrikalı, Peştun, Somali, Malay, Hindli, Kürt olmaktan önce Müslümanız. Bu kimliklerin tamamı İslam kardeşliğimizin karşıtı, alternatifi değil tamamlayıcısı, mütemmim cüzüdür. Biz, inancımız gereği yaradılanı yaratandan ötürü severiz. Biz, insanı insan olduğu için, eşrefi mahlukat olduğu için severiz" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hazreti Muhammed'in de Veda Hutbesi'nde, "Ne Arap'ın Arap olmayana ne de Arap olmayanın Arap olana üstünlüğü vardır. Üstünlük ancak takva iledir." dediğini hatırlatarak, "Müslüman ortak paydasında buluşmaktan, birbirimizi Allah için, onun rızası için sevmekten başka bir çıkış yolumuz yoktur. Bu temel düsturları hayata geçirdiğimiz takdirde hem kendi aramızda birlik ve beraberliğimizi perçinleyeceğimize hem de küresel planda çok daha güçlü bir konuma geleceğimize inanıyorum" değerlendirmesinde bulundu.

Erdoğan, Müslümanın adeta bir pergel gibi, ayağının birini kendi toplumuna, kendi meselelerine sabitleyen, diğeriyle de dünyayı dolaşan insan demek olduğunu vurguladı.

"Kudüs'ün hakkını canımız pahasına savunmak zorundayız"

Müslümanların inançta 1,7-1,8 milyarlık İslam dünyasının, yaradılışta ise 7 milyarlık insanlık aleminin bir parçası olduğunu söyledi.

Müslümanların, ümmetin bir ferdi olarak şahsıyla, ailesiyle ve komşularıyla beraber milyarlarca kişinin de mesuliyetini taşıdığını belirten Erdoğan, şunları kaydetti:

"Bizler Suriyeli mazlumların, açlıktan ve hastalıktan kırılan Yemenli çocukların, Filistinli yetimlerin, hepsinin hukukunu da korumakla mükellefiz. Bizler İslam ümmetinin harim-i ismeti, namusu, gözbebeği olan Kudüs'ün hakkını canımız pahasına savunmak zorundayız. Kendi sorunlarımızla ilgilenirken kardeşlerimizin sıkıntılarına bigane kalamayız.

Müslümanların kanı, canı ve hayatı söz konusu olduğunda sergilenen çifte standart karşısında bizim sahada olmamız gerekiyor. Batılı güçlerin işin ucu çıkarlarına dokununca neler yaptıklarını, ortalığı nasıl ayağa kaldırdıklarını hepimiz görüyoruz. Mesele petrol, altın, elmas, pazar payı olunca kan kokusu almış köpek balığı gibi binlerce kilometre öteden koşup geldiklerini de biz çok iyi biliyoruz."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, aynı ülkelerin Filistin'deki katliamlara, Arakan'daki soykırıma, Suriye'de yüz binlerce masumun hayatına mal olan zulme nasıl sırtlarını döndüklerinin de farkında olduklarını ifade ederek, burada sorunun sadece Müslümanların feryatlarına kulak tıkamak da olmadığını, asıl meselenin, bu ülkelerin insani krizleri, çatışma ve iç savaşları engellemek yerine, fırsata çevirme gayretleri olduğunu söyledi.

"Asıl mesele bir ülkenin kaynaklarına çökme"

Asıl meselenin, DEAŞ bahanesiyle bir ülkenin kaynaklarına çökme, bunun için yeni terör örgütlerini palazlandırma düşüncesi olduğunu anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

"BM Güvenlik Konseyi gibi kağıt üzerindeki görevi, küresel istikrarı sağlamak olan kurumların, barış ve güvenliğin önünde en büyük engele dönüşmeleri de bir başka sorundur. Onun için ne zamandan beri BM Güvenlik Konseyi'nin, BM'nin reforme edilmesi gereğini, bunun için konuşuyoruz. Dünya 5'ten büyük derken, bunun için söylüyoruz. Ama gel gör ki Müslüman ülkelerin liderleri dahi dünya 5'ten büyüktür tezini hala kavramış, anlamış değil. Çünkü köleleştirme politikalarına onlar da alıştılar. Konuşuyoruz; 'Doğru söylüyorsun, haklısın'... O zaman çıkışımızı yapalım. Yoksa bu iş çözülmeyecek. Bir ülkenin iki dudağının arasındasın. 'Hayır' dedi mi, bitti iş. 'Evet' dedi mi, bitti iş. Ne istiyorlarsa onlar yapıyor. Tamam da artık dünya, 2. Dünya Savaşı'nın şartlarını yaşamıyor. Şimdi bizim yeni dünya kurmamız lazım. Öyleyse terörle mücadelemizden sınır ötesi operasyonlara kadar pek çok konuda dost ve müttefik bildiğimiz ülkelerin riyakarlığıyla karşılaşmaya devam ediyoruz."

"Örgütün harf oyunlarına kurban edilmeye çalışılıyor"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz gecesi 251 vatandaşı şehit eden, 2 bin 193 kişiyi de yaralayan FETÖ'ye yönelik tedbirlerin, batı ülkeleri tarafından sürekli eleştiri konusu olduğunu dile getirerek, 34 yıldır yaklaşık 50 bin vatandaşı katleden PKK'ya karşı yürüttükleri mücadelede yapılan fedakarlıkların aynı şekilde örgütün harf oyunlarına kurban edilmeye çalışıldığını söyledi.

Aynı çevrelerin, İsrail'in Gazze sınırında katlettiği gençler karşısında tek bir kelime dahi etmediğini anlatan Erdoğan, "13-14 yaşında, hatta daha küçük kız ve kemiğini orada kayalara vurarak o çocuğu bağırtıyor, ölümle karşı karşıya getiriyor. 20 İsrail askeri bakıyorsun 14 yaşında bir yavrumuzu alıyor aralarına, sürüklüye sürüklüye getiriyor. Dünya bunları görüyor. Dünya bunları görüyor ama bunların karşısında bir tavır var mı? Yok. Ondan sonra İsrail ile ilgili bir laf söylediğin zaman 'İsrail'e çok sataşıyor.' Ne yapacağız? Susacak mıyız? Ya elimizle ya dilimizle ya da kalbimizle buğz edeceğiz."

"Müslüman hak ve adaletin tecellisi için çalışmak zorundadır"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, meşru mücadele sebebiyle kendilerini kıyasıya eleştirenlerin Filistinlilerin kameraların önünde kurşuna dizilmesine ses çıkarmadığına dikkati çekerek, "Ülkemizi kimi hırsızlık, kimi gasp, kimi terör suçundan hapse atılan sözde gazeteciler üzerinden suçlayanlar, tek suçu İsrail'in katliamlarını belgelemek olan gazetecilerin infaz edilmesine adeta alkış tutuyorlar. İslam ülkelerini azınlık hakları konusunda sıkıştıranlar, birçok Afrika ve Asya ülkesinde Müslüman azınlıklara yönelik etnik temizlik faaliyetlerini görmüyorlar. Bu riyakarlıkların, bizi yolumuzdan ve haklı mücadelemizden alıkoymasına izin veremeyiz. Müslüman, i'lay-ı kelimetullah için tüm dünyada hak ve adaletin tecellisi için çalışmak zorundadır." diye konuştu.

Zaferle değil, seferle, Hak'ın sancağını en yükseğe taşımakla mükellef olduklarını dile getiren Erdoğan, bu yolculukta en büyük kuvvet kaynağının bu kardeşlik olduğunu söyledi.

Erdoğan, Müslümanların emrolundukları gibi olursa Allah'ın inayetiyle önlerinde durabilecek hiçbir fani güç olmadığını belirterek, kalpleri, hedefleri, inançları, umut ve sevdaları bir olan topluluğun aşamayacağı bir engel bulunmadığını kaydetti.

Bir ülkede azınlıkta bulunmanın asla bir avantaj ve dezavantaj olmadığını vurgulayan Erdoğan, "İnançlı topluluklar olarak o ellerinde bombalar, şunlar, bunlar neler olursa olsun Allah'ın izniyle bunların hepsi aşılır. Tarihte de sayıca nice az ama örgütlü topluluk kendisinden katbekat üstün topluluğa hakim olmuş, onları yönetmiştir." dedi.

Erdoğan, Mehmet Akif Ersoy'un "Girmeden tefrika bir millete düşman giremez/Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez" dizelerini seslendirerek, meselenin bir ve beraber olmak, kenetlenmek olduğunu söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, asıl gücün nitelikte olduğunu vurgulayarak, bu zirvenin Müslüman azınlıklar açısından uhuvvet ve dayanışma ikliminin güçlenmesine vesile olacağını düşündüğünü, katılımcıların dört gün sonra çok daha güçlü ve çok daha ümitvar biçimde ayrılacağına inandığını dile getirdi.

Zirveye, TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Başbakan Binali Yıldırım, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, İstanbul Valisi Vasip Şahin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal ve İslam ülkelerinden temsilciler katıldı.

Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, konuşmaların ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’a üzerinde Ali İmran Suresi'nin 103. ayeti olan "Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin." yazılı hat tablo hediye etti.