24.07.2024

26.07.2024 CUMA HUTBESİ

TESETTÜRÜN İNSAN FITRATI AÇISINDAN ÖNEMİ, ÇOCUKLARIN KÜÇÜK YAŞLARDA TESETTÜR EĞİTİMİ

 

MUHAMMET YILDIZ/BAŞİSKELE BAŞVAİZİ

 

Tesettür kelimesi sözlükte “örtünmek, kuşanmak; başkaları ile kendisi arasına perde koymak, bir şeyin içinde veya arkasında gizlenmek” anlamlarında kullanılır. Terim olarak ise, İnsanın fıtrî, tabii, örfî veya dinî bir gerekçeyle vücudunun belli yerlerini örtmesi, ilgilileri ve ölçüleri dinen belirlenmiş örtünme yükümlülüğünü ifade eder. Kelimenin kökünü oluşturan setr, “örtmek, gizlemek, perdelemek, engel olmak” gibi mânalara gelir. Aynı kökten sitr gizlenmeye yarayan engel, perde vb. şeyler için ve mecazen “çekinme, korku, hayâ” anlamında kullanılır. Yine bu kökten türeyen seter “kalkan” mânasındadır; setîr ve mestûr mecazen “iffetli” demektir.

 

Tesettür kelimesinin kök anlamı örtünmenin fıtrî, doğal, sosyal-kültürel ve ahlâkî boyutlarını içinde barındırmaktadır. Örtünme zaman içerisinde siyasî, hukukî, dinî boyutlar kazanmış ve çok yönlü bir mesele haline gelmiştir.

 

TESETTÜRÜN İNSAN FITRATI AÇISINDAN ÖNEMİ

Hz. Âdem ile Hz. Havvâ’nın yasak meyveden yiyip cennetten dünyaya indirildiklerini anlatan âyette onların birdenbire kendilerinin ve birbirlerinin ayıp yerlerini gördükleri ve alelacele oralarını yaprakla kapattıkları belirtilir (el-A‘râf 7/22). Bu âyette “sev’ât” şeklinde çoğul olarak geçen ve Türkçe’ye “cinsel organ, ayıp yerleri” diye çevrilen “sev’e”, klasik Arapça sözlüklerde “görünmesi durumunda kişinin kendini kötü hissettiği şey” diye açıklanır ve daha çok “cinsel organ ve makat” anlamına geldiği belirtilir. Bu tasvirden hareketle örtünmenin, sıcaktan veya soğuktan korunmak için giyinme ihtiyacından önce utanma duygusunun gerektirdiği fıtrî bir ihtiyaçtan, daha çok mânevî içerikli bir mahremiyet ihtiyacından kaynaklandığı ve örtünmenin insanlık tarihi kadar eski olduğu söylenebilir. Buna göre hem mânevî hem maddî anlamı ve boyutuyla örtünme tamamen insanî bir eylemdir.

 

Örtünmenin sosyokültürel, ahlâkî, dinî, hukukî, estetik (süslenme) ve siyasal boyutları sözü edilen iki ana boyut (fıtrî ve tabii) üzerinde temellenir.

 

Genel örtünmeden farklı şekilde baş örtmenin ve baş örtüsünün ilk ortaya çıkışında fıtrî ve ahlâkî bir temel görmek zor olsa da baş örtüsünün soğuktan ve sıcaktan korunmak dahil genelde korunma/kendini gizleme ihtiyacından kaynaklandığı söylenebilir.

 

İslam’ın kıyafet sahasında getirdiği nizamın içinde kadının örtünmesi özel bir yer işgal eder. Mahrem olmayan kadın ve erkeklerin birbirlerine kem nazarla bakmamaları ve vücutlarının belli yerlerini göstermemelerini emreden naslar, bunun, psikolojik ve sosyal sebeplerine de temas eder. İslam’ın bu konu ile ilgili tebliğatında, kadına daha çok itina gösterilmekte, onun hak ve hürriyetlerinin korunması, şahsiyet ve ince duygularının rencide edilmemesi ön planda tutulmaktadır. “İslam’da kadının örtünmesi, erkeklerle karşılaşmada kadının bedenini örtmesi ve gösterişten, kendini teşhir etmekten kaçınması anlamındadır. İlgili ayetler aynı anlamı zikretmekte ve fakihlerin fetvaları da bunu doğrulamaktadır.

 

 

 

 

İslam dini, neden kadının örtünmesini emretmiş, kadının örtünmesi konusunda, erkeğin örtünmesine nazaran daha hassas davranmıştır?

Bu konuda kaynaklarda şu görüşlere yer verilmiştir:

• Kadın her zaman saygıdeğerdir, hürmet edilmeye layıktır. Onun saygınlığını zedeleyen her şey ya haram, ya da mekruh sayılmıştır.

• Kadın aynı zamanda annedir ve annelik kadının en mümeyyiz vasfı ve onun onurudur. Onun annelik vakarını sarsacak her şey ya haram, ya da mekruh kabul edilmiştir.

• Ayrıca ailevî bağların kuvvetlenmesi ve eşler arasındaki samimiyetin artması, cinsel zevk ve lezzetlerin meşru olan eşlerde aranmasına bağlıdır; bu, aile ocağı için çok faydalıdır. Kadının örtünmesi ve yalnızca eşine ait olması emri, meşru eşten başkasından cinsel zevk almanın yasak olmasının felsefesi, karı-koca arasındaki, dolayısıyla ailedeki bağların kuvvetlenmesi amacına yöneliktir. Aileyi korumak için iffet ve sadakati öngören Kur’ân, bunları sağlamak ve korumak için yalnızca zinayı değil, insanı zinaya götüren adımları da yasaklamış, bunun için ön tedbir olarak, erkek için çekici yaratılan kadının örtünmesini emretmiştir.

 

“Yaratılışın ve yaratılış ile ilgili bütün tedbirlerin gayesi ailedir. Aile, hayatın cenneti ve ebedî cennetin de başlangıcıdır. Hatun, ailenin esası, erkeğin refikası, hanenin hanımefendisidir…”

 

“Yani ailelerin cennet gibi sonsuz saadetleri için kadın ve erkeğin eşleri dışında kimseye bakmamaları ve örtülü kalıp kadınların sadece kocalarına ait olarak kalmaları gerekliliği anlatılmaktadır.”

 

“Kadın ve erkek ortasında gayet esaslı ve şiddetli münasebet, muhabbet ve alâka, yalnız dünyevî hayatın ihtiyacından ileri gelmiyor. Evet, bir kadın, kocasına yalnız hayat-ı dünyeviyeye mahsus bir refika-i hayat değildir. Belki hayat-ı ebediyede dahi kocasına refika-i hayattır; elbette, ebedî arkadaşı ve dostu olan kocasının nazarından gayrı, başkasının nazarını kendi mehâsinine celb etmemek ve onu darıltmamak ve kıskandırmamak lazım gelir.”

 

• Kadın ne kadar iffetini ve namusunu korursa, o nispette saygınlığını artırır ve o oranda hürmete layık görülür.

• Kadın vücut hatlarını örtecek biçimde tertemiz giyindiği takdirde erkeklerin kötü nazarlarından, dolayısıyla gelebilecek herhangi zararlı bir durumdan kendini korumuş olur.

 

İslam, her an tahrik olabilen cinsel dürtülerin eyleme geçmesinin toplumsal huzur için riskli sonuçlar oluşturacağı gerçeğini kabul etmiştir. Bunu önlemek için, ahlâkî ve hukuksal tedbirler yanında, karşı cinslerin birbirlerine şehvetle bakışını yasakladıktan sonra, kadının örtünmesini emretmekle de, bu sürecin başlamasına engel olmak istemektedir. (Kur’ân Perspektifinde Fıtrî, Dînî Ve Ahlâkî Bir Olgu Olarak Örtünme-Nesibe Demirbağ)

 

Örtünme veya giyinip süslenme geleneği Kur’ân ile başlamış değildir. Bugün ilim adamları tarafından araştırma konusu yapılan geçmişteki ve halen mevcut ilkel kabilelerin çoğunun, genellikle medenî topluluklarda olduğu gibi giysileri olmadığı halde, ayıp yerlerini mutlaka örttüklerinin gözlemlenmesi, örtünme güdüsünün insanın evrensel bir hassası olduğu gerçeğini ve ilk insan Hz. Adem’den günümüze dek insanların bir biçimde örtündüklerini doğrulamaktadır. Dolayısıyla örtünme veya kadınların başlarını örtmesi geleneği, insanlık tarihi kadar kadîm bir uygulamadır. Bu geleneğin Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’dan önce de pek çok din, kültür ve medeniyette mevcut olduğu anlaşılmaktadır.

İslam’dan önce İran, Bizans ve Hint medeniyetlerinde de örtünmenin yaygın bir uygulama olduğu, bunlara ait dinsel ve tarihsel metinlerden açıkça anlaşılmaktadır.

 

Örtünmenin fıtrî oluşu ile alakalı kaynaklarda şu görüşlere yer verilmiştir:

-“İslam’da insan bedenini sergilemek için giyinmez; bedenini örtmek için giyinir. Onun giyimi arzu uyandırmak için değil, tam tersine onu gemlemek ve azaltmak içindir. Elbise onun için ikinci bir deri değil, ilk evdir.”

-“Örtünme ihtiyacı insanda sun’î olarak değil, aksine insan yaratılışının önemli bir eğilimi olarak vardır. Bundan dolayı Allah, diğer canlılarda olduğu gibi, insan vücudunda doğal bir örtü yaratmamıştır. Bunun yerine, insanın tabiatında, utanma ve haya duygusu, daha yaratılırken yerleştirilmiştir.”

-“Yüce Allah’ın insanın içinde yarattığı fıtrattır giysi…Sonra giysi, Yüce Allah’ın insan için indirdiği bir yasadır. Ayrıca Yüce Allah yeryüzünde insanların emrine verdiği güç ve rızıklarla onlara bu yasayı uygulama imkanını da vermiş, Ademoğulları’na kendileri için yasalaştırdığı, giysi ve örtü nimetini hatırlatmıştır. Bu sayede insanlıklarını hayvanların düzeyine yuvarlanmaktan korumuştur.”

-“Tesettür, kadınlar için fıtrîdir. Ve fıtratları iktiza ediyor. Çünkü kadınlar hilkaten zayıf ve nazik olduklarından, kendilerini ve hayatından ziyade sevdiği yavrularını himaye edecek bir erkeğin, himaye ve yardımına muhtaç bulunduğundan kendini sevdirmek ve nefret ettirmemek ve istiskale maruz kalmamak için fıtrî bir meyli var……Hem kadınlarda ecnebi erkeklere karşı, fıtraten korkaklık var, tahavvüf var. Tahavvüf ise, fıtraten, tesettürü iktiza ediyor…”

-“Açık saçıklık normal kadının fıtratına, ruhuna zıttır. Kadının yaratılışına aykırı olan çıplaklık, modern çağın, salgın bir hastalığıdır. Bir bakıma çıplaklık ilkelliktir. İnsanın medeniyetten haberdar olmadığı çağların bir geleneği ve kalıntısıdır…”

-“Edep yerlerini örtmek insanın doğuştan, yaratılıştan gelen duygularının gereğidir. Din emretmemiş olsaydı bile, insanlar bu yerlerini örterlerdi; nitekim iptidâî, yerli kabile mensupları dahi bu yerlerini örtmektedirler.

-Yeryüzündeki hayatın idamesi ve insanoğlunun orada Allah’ın halifeliğini gerçekleştirmesi için Allah, erkek ve kadın arasında fıtrî bir temayül var etmiştir. Bu fıtrî temayül, daimî olup, tahrik edilmesi onun ihtirasını artırır. İslam, bu kışkırtma amillerini, bu temayülleri kendi tabiî sınırları içinde kalacak şekilde azaltma ve onu meşru yollarla tatmin etme yolunu seçer. Bunun için kadının fıtratında olan süs ve güzellik merakına tek erkek yönünde yön verir. Bu erkek onun hayat arkadaşıdır.

-“İlahi Hikmet terk edilir de, çeşitli saiklerle ifrat ve tefritlere sapılırsa tümünün kaynağı aynı olması gereken müsbet ilim kanunları ile davranış kuralları arasındaki duyarlı denge ve ilişki bozulmuş demektir. Bunun ardından da toplumsal hastalıklar ve ruh hastalıkları, bedenî hastalıklar gelir. Cinsler arası sevginin kötü bir şey olmayıp aksine Allah’ın koyduğu tabiat kanunlarına uygun ve iyi bir şey olduğu, ancak her davranış gibi bunun da ahlâkî denetim altında olduğu unutulmamalıdır.”

İnsanlık tarihinin her döneminde insanların bir şekilde örtündüklerini kaynaklardan öğrenmekteyiz. Bu da insanda örtünme ihtiyacının fıtrî olduğunu göstermektedir. Tarih, siyer ve hadis kaynakları, tarihte insanların (özellikle kadınların) nasıl giyindikleri, nerelerini açıkta bıraktıkları, ne tür giysiler kullandıkları, örtünme konusundaki âdetleri, gelenek ve görenekleri hakkında sağlam ve açık bilgiler vermiştir. (Kur’ân Perspektifinde Fıtrî, Dînî Ve Ahlâkî Bir Olgu Olarak Örtünme-Nesibe Demirbağ)

 

ÇOCUKLARIN KÜÇÜK YAŞLARDA TESETTÜR EĞİTİMİ

 

Tesettür aile ocağından başlar. Kız çocukları henüz küçükken, namaza alıştırıldıkları gibi tesettüre de alıştırılmalıdır. Anne ve babanın namaza duruşuyla onları taklit eden kız çocukları, tesettürde de annelerini taklide yönlendirilmelidir.

 

Çocuklarını İslami ahlak ve kültür üzerine yetiştirme ve kız çocuklarının örtünmesini sağlama Müslüman anne ve babanın vazifelerindendir. Baskı, tehdit ve zorlamaya başvurmadan hikmetle ve güzel öğütle yaklaşarak, sevindirerek ve hayatlarının ayrılmaz bir parçası, kimlik ve kültürleri olduğu bilincini kazandırarak tesettür bilinci oluşturulmalıdır.

Anne ve babalar çocuklarını İslami ahlak ve kültürle yetiştirmekle mükelleftir. İslami bilince sahip anne ve babaların çocuklarını ihmal etmeleri, Allah Teâla`nın yüklediği sorumluluğu görmezden gelmeleri düşünülemez.

Örtünmenin ergenlik çağı sonrasına sarkıtılması yanlış bir davranıştır.

Nitekim başörtüsünü emreden Nur 32 ayet-i kerimesi nazil olunca Müslüman hanımlar hemen örtünmüşlerdir.

 

Mü’nine hanımların bu ilahi emri yerine getirmekteki süratli davranışlarını Hz. Ayşe (r.a) şöyle haber vermiştir: “Allah, Ensar’ın kadınlarına merhamet etsin. Örtünmeyle ilgili Nur Suresi’ndeki ayet geldikten sonra hemen evlerindeki örtüleri parçalayıp başörtüsü yaptılar ve onlarla başlarını örttüler.” (Buhari, 65, Tefsir, 12, VI / 13)

 

Peygamber Efendimiz (s.a.v) başörtüsünün fevri/acilen yerine getirmekle alakalı bir emir oluşunun en güzel örneklerinden birisini Hazreti Ayşe’nin yanında vermiştir. Resululah, Hazreti Ayşe’nin yanına vardığında onun beraberinde bir kız çocuğu görmüş, kızın ergenlik yaşına gelip gelmediğini eşine sormuş, kızın ergenlik yaşına gelmesine rağmen başını örtmediğini öğrenince başındaki sarığın tülbendini çıkarıp Hazreti Ayşe’ye vermiş ve “Bunu parçala, bir kısmıyla bu kız çocuğu, yarısıyla da Ümmü Seleme’nin yanındaki kız örtünsün. Zira ben, onun da ergenlik çağına geldiğini sanıyorum” demiştir. (İbni Ebî Şeybe, Musannef, II / 133; Ahmed, Müsned, VI / 239; Beyhaki, Sünen-i Kübra, Hac, 4, H. no: 11312, VI / 95.)

 

Taberi’deki rivayette; “Resulullah’ın kız çocuğunu görünce başını çevirdiği” nakledilir. (Taberî, age., IX / 305.)

 

Hz. Aişe (r.anha) anlatıyor: Esma bint-i Ebi Bekir (r.anhuma), üzerinde ince bir elbise olduğu halde Rasulullah (s.a.v.)'in huzuruna girmişti. Rasulullah (s.a.v.) ondan yüzünü ters istikamete çevirdi ve; 'Ey Esma! Kadın hayız yaşına girdi mi, ondan sadece şunun ve şunun dışında hiçbir yerinin görünmesi caiz değildir!' dedi ve yüzü ile ellerline işaret etti.(Ebu Davud, Libas 34) Yukarıdaki hadis-i şeriften anlaşıldığı gibi, kız çocuğunun adet görmeye başladığı andan itibaren örtünmesi farzdır.

 

Peygamber Efendimiz (s.a.v) şu hadisiyle örtünme emrinin başlangıç dönemini tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturmuştur: “Genç kızlar hayız görmeye başladılar mı annesine vacip / farz olan örtünme, onlara da farz olur.” (İbni Ebî Şeybe, Abdullah b. Muhammed, Musannef, II / 133; Beyhaki, Sünen-i Kübra, Hac, 3, H. no: 11310, VI / 95)

 

Bir başka rivayette ise Peygamber Efendimiz (s.a.v) “Herhangi bir genç kız, hayız görme yaşına geldiği hâlde başını örtmeden namaz kılacak olursa Allah Teâlâ onun namazını kabul etmez.” buyurmuştur.( Abdürrezzak, Musannef, Salât, III / 130; Ahmed, Müsned, IV / 150; İbni Mace, Taharet, 132, H. no: 655, I / 214; Beyhaki, Sünen-i Kübra, Hac, 4, H. no: 11311, VI / 95.) Bazı rivayetlerde; “Ziynet yerlerinin gözükmesinin namazın kabulünü engellediği” üzerinde durulmuştur.( Heysemi, Zevaid, II / 52.)

 

 

 

Anne ve babalar çocuklarını tesettüre alıştırmak için aşağıdaki yollardan istifade edebilirler:

 

1-Çocukluk günlerinden itibaren kız çocuklarınızı tesettüre bürünmeye teşvik edin. Büyüyüp gelişmelerini, ergenlik yaşına ulaştıktan sonra mükellefiyete ulaşmakla birlikte örtünmeyi emretme gibi bir davranış içine girmeyin. Büyüdükleri zaman akrabaların ya da çevrenin etkisinde kalarak örtünmeye yanaşmayabilirler. İnternet, yazılı ve görsel medyadan etkilenerek nefsi heva ve hevesleri tesettüre bürünmelerine engel olabilir. Ailenin baskı ve zorlamaları tesettürde kalıcılığa yol açmayabilir. Ancak küçük yaştan itibaren kazandırılan alışkanlık daha fazla etkiye yol açar.

 

2-Çocuklarınıza tesettürün güzelliklerini anlatın. Tesettürün bayanlara vakar ve ağırbaşlılık kazandırdığını, onur ve izzete yol açtığını ve Müslüman kadının kimliği olduğu gerçeğini kavratın.

 

3-Tesettürün Allah tarafından Müslüman kadın ve kızlara farz edildiğini söyleyin. Bu işi sadece Allah rızası için yapmaları gerektiğini izah edin. Allah Teala`nın bayanların tesettüründen hoşnut olacağını anlatıp tesettürle ilgili ayet-i kerimeleri okuyun. Tesettürün anlamını kavramaları ve sahip çıkmaları için her fırsatta teşvik edin.

 

4-Kız çocuklarınıza saliha kadınlardan örnekler getirin. Hz. Resul-i Ekrem (sav)`in kızlarından ve eşlerinden misaller verin. İslam tarihi boyunca ve günümüzde tesettürleriyle öne çıkan Müslüman kadınları anlatın. Hayatları cahiliyet içinde geçen, ancak hidayete erip tesettüre bürünen kadınlardan örnekler getirin.

 

5-Tesettürlü kadınlarla tesettürlü olmayan kadınlar arasındaki farkı anlatın. Tesettürsüzlüğün toplumu duçar ettiği felaketlerden ve kadınlarda sebep olduğu sıkıntılardan haber verin.

 

6-Saliha kadınların ahlak ve davranışlarını anlatın. Salih amelleriyle kadınların kazandıkları sevabı, birçok zorluğu göğüsleyerek tesettüre bürünenlerin gösterdiği fedakarlığın ecrinin Allah katındaki büyüklüğünden haber verin.

 

7-Kızlarınızı tesettürlü kızlarla arkadaş olmaya teşvik edin. İslami ahlaktan nasibini almamış, hareketlerinde serbest davranan tesettürsüz kızlarla arkadaşlıklarına mani olun. Çevre ve arkadaşların çocuklar üzerindeki etkisinin büyük olduğunu bilip çocuklarınızı tesettürlü çevreyle irtibatlandırın.

 

8-Annelerin çocuklarının üzerindeki etkileri büyüktür. Anne olarak bu etkiden istifade edip kız çocuklarınız için olgu niteliği taşıyan saliha bir anne olun. Tesettürün önemini ve şeklinin nasıl olması gerektiğini anlatın. Tesettürle ilgili yaşanmış olaylardan ve tecrübelerden haber verin.

 

9-Anne ve babanın vazifesi küçük yaştan itibaren çocuklarını İslami öğreti çerçevesinde yetiştirmektir. Bütün bu çabalar neticesinde tesettür, kız çocuklarında bilinç halini alacak, çevrenin bozukluğu tesettürlerini etkileyemeyecek.

 

10-Kız çocuklarınızın tesettüre bürünmesinde hediye yönteminden istifade edin. Güzel örtüler ve meyillerine göre başka hediyeler vererek çocuklara örtünmeyi teşvik edin. Hediyeyi sunarken, mahşer gününde Allah Teâla`nın tesettürlerinden dolayı kendilerine çok büyük ödüller verip cennetiyle onurlandıracağını söyleyin.

 

11-Namazın kadın erkek bütün Müslümanlara farz olduğunu, ancak tesettür olmadan kadın ve kızların Allah`ın huzuruna çıkıp namaz kılamayacaklarını bildirin. Namaz esnasında örtününce, Allah Teâla`nın her yerde olduğunu, insanın her durumda Allah`ın huzurunda bulunduğunu, Allah Teâla`nın huzuru olan yeryüzünde Müslüman kadın ve kızlara örtüyü farz kıldığını bildirilip hayatın her alanında örtünmelerini teşvik edin.

 

Çocuklarımıza Öğreteceğimiz Tesettürde Aranan Şartlar nelerdir?

 

Fukahâ-yi İslâm, kadının avreti ve tesettürü ile ilgili olan bütün âyet ve hadîsleri gözönünde bulundurarak, kadının tesettürü için aşağıdaki özelliklerin şart olduğunu belirlemişlerdir:

 

l. Tesettür bütün bedeni örtmelidir. örtünmenin farz kılınmasının asıl hikmeti, fitneyi ortadan kaldırmak için bütün bedeni örtmektir, sâdece avret mahallini örtmek değildir. Çünkü, avret mahalli elbise ile örtülmektedir.

 

2. Tesettür, ince ve şeffâf olmamalıdır. Çünkü, tesettürden maksad, bedeni göstermemektir. Halbuki, şeffâf bir örtü vücûdu gösterir, hattâ ba’zan daha câzib hâle getirir. Dolayısı ile, bu tür bir örtü ile örtünen bayan, “Zînet yerlerini göstermesinler” emrine uymuş olmaz. Rasûlullah (sav) Efendimiz, ince bir örtü ile yanına giren baldızı Esmâ’dan yüzünü çevirmiştir (Ebû Dâvûd). Âişe vâlidemiz, ince bir başörtüsü ile gördüğü Abdurrahman kızı Hafsâ'nın başörtüsünü yırtmış ve ona kalın bir başörtü örtmüştür. (İbn-i Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 71-72; Muvatta', Lübs, s. 6)

 

3. Tesettür, dar olup vücûd hatlarını belli etmemelidir. Hz. Ömer (ra) halîfe iken halka dağıttığı bir çeşit örtünün, vücûd hatlarını belli edeceği için kadınlara giydirilmemesini emretmiştir. (Beyhakî, s. 234-35; Serahsî, Mebsût, c. 10, s. 155)

 

Kadının vücûd hatlarını dışarı vuran bir elbiseye bakmak, fukahâ-yi İslâm’ca o uzuvlara bakmak sayılmıştır.

 

İbn-i Âbidîn, “Kim bir kadını arkadan hayâle dalar ve kemiklerinin şekli belirecek derecede elbisesini görürse, Cennet’in kokusunu duyamaz” hadîsini delîl tutarak, “Uzuvların şeklini belli eden elbise, kalın olsa ve cildi göstermese bile yasaktır” demiştir (İbn-i Âbidîn).

 

4. Kokusunu yabancılar duymamalıdır. Allah Rasûlü (sav) Efendimiz, kokuyu çok övmek ve tavsiye etmekle berâber, başkalarının duyacağı şekilde koku sürünüp dışarı çıkan kadının zinâ etmiş gibi günâh alacağını bildirmiştir. Yâni, koku sürünüp câmiye giden kadının namazının kabûl olunmayacağını haber vermiştir. (Ebû Dâvûd, Teraccul 7; Tirmizî, Edeb 35; Nesaî, Zînet 35; Dârimî, İsti'zân 18.)

 

5. Kadının tesettür-i şer’isi erkek elbisesine benzememelidir: Rasûlullah (sav) Efendimiz, “Erkeğe benzeyen kadına ve kadına benzeyen erkeğe Allah lânet etsin” buyurmuş ve “Böyle olanları evlerinize sokmayın” diye emir vermiştir. (Buhârî, Libâs 62; Ebû Dâvûd, Edeb 53; Tirmizî, Edeb 34 )

 

6. Kadının şer’î tesettürünün kendisi de süslü olmamalıdır. Çünkü, kadınların yabancılara zînetlerini göstermeleri âyetle yasaklanmıştır. Allah Rasûlü (sav) kendisine bîat eden kadınlardan, câhiliyye kadınları gibi zînetlerini göstererek çıkmamaları üzere bîat almıştır (Taberî, c. 1, s. 79; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, c. 6, s. 42). Kadının nâmahremlere göstermediği elbisesi ise istediği kadar süslü olabilir.

 

7. Kadının bürünmekle emrolunduğu şer’î tesettür, gayrı müslimlerin özel elbiselerine benzememelidir. Çünkü, Efendimiz (asm), “Kim, bir kavme benzerse, o da onlardan olur” (Ebû Dâvûd, Libâs 4; Müsned 50; benzer bir hadîs için bk. Tirmizî, İsti'zân 7) buyurmuş ve Müslümanları devâmlı, başkalarından ayrı olmaya çağırmıştır.

 

8. Ayakkabılar, dikkat çekecek derecede ses çıkaran türden olmamalıdır. Allah (cc) bu konuda; “Kadınlar, gizlediklerinin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar” (Nûr, 31) buyurmuştur.

 

 

AHLÂKÎ BİR OLGU OLARAK ÖRTÜNME

 

Allahü Teala, Kur’an’da İblîs’in cennetten tard edilişinden sonra Hz. Adem ile eşinden bahis açmış, edep yerlerinin açılması konusunda Hz.Adem kıssasını anlatarak, onun cennet yaprakları ile örtünmeye çalıştığını zikretmiş, bundan sonra insanlar için avret mahallerini örtsünler diye elbiseyi yarattığını beyan etmiş ve böylece tesettürü muktedir kılması sebebiyle onlara büyük bir lütufta bulunmuş olduğuna dikkat çekmiştir.

Hz. Adem ve eşinin, mahrem yerleri açılınca, herhangi bir telkin altında kalmadan hemen örtmeye girişmeleri, insanda haya duygusunun fıtrattan geldiğini, çıplaklığın ve vücudun belli yerlerini teşhir etmenin insandaki doğal ahlâk duygusuna aykırı olduğunu kanıtlar.

 

Kur’ân’da anlatılan bu olay, örtünme konusunda aşağıdaki hususları ortaya koymaktadır:

 

1-Örtünme ihtiyacı, insanda, yaratılışının önemli bir eğilimi olarak vardır ve avret yerlerini açmak münkerâttandır. Allah insandaki cinsel organları daha ilk yaratılışı anında, başkalarının yanında açılması hoş karşılanmayan organlar olarak yaratmıştır. Nitekim Kur’ân’da “ kadının ve erkeğin avret mahalli” anlamında “sev’e” kelimesi kullanılmış, açılması, ortaya çıkması insanı üzdüğü, mahcup ettiği için bu ad verilmiştir. Bu da avretin açılışının çirkin bir şey olduğunu göstermektedir.

 

2-Cinsel duygu, insanoğlunun en zayıf tarafıdır. O nedenle şeytan, hücum için düşmanın bu en zayıf noktasını seçmiş ve planlarını onların haya duygusunu zayıflatmak hesabı üzerine kurmuştur. Böylece onları soyarak mahrem yerlerini açığa vurmaya zorlamakla bu yönde ilk adımını atmıştır. Bu sayede, onların önünde hayasızlığa giden ilk kapı açılmış olacak ve onları cinsî duygularla kandıracaktı. Çünkü vücudun örtülmesi (tesettür) haya duygusunun ifadesidir.

 

3-Vücudun avret yerlerinin örtülmesi, bedenin korunması ve süslenmesine öncelik sayılması gerçeği, örtünmede fiziksel işlevden ziyade ahlaki işleve daha büyük önem verildiğinin açık bir delilidir. Böylece, insan doğasının hayvanınkinden tümüyle farklı olduğu açıktır.

 

4-Elbise ve örtünme, sadece ayıp yerleri örten, bedeni koruyan ve süsleyen birer nesne olmaktan çıkıp, aynı zamanda insanı takva sahibi kılan bir araç olarak görülmelidir.

5-Allah Teala, Hz. Adem ve Hz. Havva’ ya yeryüzüne inmelerini emredip, yeryüzünü onlar için bir karargah kılınca, bunun peşi sıra, onların hem dînî, hem dünyevî hususlarda muhtaç oldukları her şeyi onlara indirdiğini beyan etmiştir. Dînî ve dünyevî bakımdan insanların ihtiyaç duyduğu şeylerden birisi de “elbise”dir.

 

6-Hak Teâlâ, edep yerlerinin açılması konusunda Hz. Adem kıssasını anlatıp, onun cennet yapraklarıyla örtünmeye çalıştığını zikredince, ardından, insanlar için, avret mahallerini örtsünler diye elbiseyi yarattığını beyan etmiş ve böylece tesettüre muktedir kılması sebebiyle onlara büyük bir lütufda bulunmuş olduğuna dikkat çekmiştir.

 

Önceki ayetlerde Hz. Adem hakkında kısa, fakat son derece ibretli bilgiler verildikten sonra, A’râf Suresi 26.ayette;

 

Ey Âdem oğulları! Size mahrem yerlerinizi örtecek giysi, süsleneceğiniz elbise yarattık. Takvâ elbisesi, işte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın âyetlerindendir. Umulur ki düşünüp öğüt alırlar.”

buyurularak “Adem’in çocuklarına” yani insanlığa hitap edilmiş; Allah’ın yarattığı nimetlerin en önemlilerinden, bütün tarih boyunca hem bedenin korunması, hem ahlâkın korunması, hem de bir zînet ve prestij aracı olarak kullanılan elbisenin önemine dikkat çekilmiştir. Medeniyetin en eski tezahürlerinden olan ve insan olmanın alameti olan giyinme ve örtünmeyi sağlayacak bu nimetin sahibine teşekkür edilmesi gerektiğine işaret edilmiştir.

 

“…ve takva elbisesi…en iyisi budur!” Ayette belirtildiği üzere giyinmede asıl hedef takva olmalı; giyinmenin insanî yönle ilgili olan “edep yerlerinin örtülmesi” amacı korunmalı ve Allah’ın bu husustaki emir ve yasaklarına itaat maksadı ön planda tutulmalıdır. Ayrıca elbise ve örtünme sadece ayıp yerleri örten, bedeni koruyan ve süsleyen birer nesne olmaktan çıkıp aynı zamanda insanı takva sahibi kılan bir araç olarak görülmelidir. Nitekim takva elbisesi giyenler Yüce Yaratıcı’nın en çok sevdiği kullardır, kurtuluşa erenler onlardır; cennet onlar için hazırlanmıştır. Çünkü vücudun örtülmesi hayadır, haya ise imandandır.

 

Yüce Allah’ın avret yerlerinin örtülmesi ve süslenme için giysiyi yasalaştırması ile takva arasında bir bağ vardır. Çünkü her ikisi de giysidir. Biri kalbin ayıplarını kapatır ve onu güzelleştirir; öteki bedenin ayıplarını kapatarak bedeni güzelleştirir. Her ikisi de birbirinin tamamlayıcısıdır. Çünkü vücudun çıplaklığından iğrenme ve utanma duygusu, Allah’tan korkma ve O’ndan utanma duygusundan kaynaklanır. Zira insan kendisini maddî tehlikelere karşı elbise ile koruduğu gibi, manevî tehlikelere karşı da Allah korkusunu hissetmeyle korur.

 

 

 

FITRİ-DİNİ BİR EMİR OLAN TESETTÜRÜN HİKMETLERİ

 

Yüce Allah’ın, kadına tesettürü farz kılmasının pek çok hikmetleri, azîm sırları, övülmeye değer erdemleri ve pek büyük maksad ve maslahatları vardır. Bunların bir kısmını şöylece sıralayabiliriz:

 

1- Nâmûsu korur. Hicâb; nâmûsları korumanın şer’î bir himâyesidir. Şübhe, fitne ve fesâda sebeb olan husûsların bertaraf edilmesidir.

 

2- Kalblerin temizliğini sağlar. Hicâb; mü’min erkek ve hanımların kalblerinin temizliğini, takvâ ile ma’mûr hâle gelmesini, harâm kılınan husûslara karşı gereken saygının gösterilmesini sağlar. Nitekim yüce Allah, ‘Bu, sizin kalbiniz için de, onların kalbleri için de daha temizdir’ (Ahzâb, 35) fermânı ile bunu dile getirmektedir.

 

3- Yüksek ahlâkí değerlere sâhib olmayı sağlar. Hicâb; iffet, ihtişâm, hayâ ve gayret gibi yüksek ahlâkí değerlere sâhib olmayı sağlar. Örtülmesi gereken yerlerini açılıp saçılmaya, aşağılık bir konuma düşmeye, fesâda kapılmaya ve benzeri kötü hâllerle kirlenmeye karşı kadını muhâfaza eder.

 

4- İffetli hanımların alâmetidir. Hicâb; hür ve iffet sâhibi hanımlar için iffetli, şerefli olduklarına; şübhe ve onlar hakkında şübhe duyulacak kirli hâllerden beri olduklarına dâir şer’î bir alâmettir. ‘Bu, onların tanınıp incitilmemeleri için daha uygundur’ (Ahzâb, 59) fermânı bunu göstermektedir. Ayrıca hicâb, kalbin temiz oluşuna, dışardan görünen açık bir delîldir. Şübhesiz iffet, kadının baş tacıdır. İffet, bir yuvanın üzerinde kanat çırpacak olursa, mutlaka o yuvada huzûr ve sükûn olur.

 

 

5- Başkalarının ümide kapılmalarını ve şeytânî vesveselerini kesip atar. Hicâb; her türlü rahatsız edilmelere, erkek ve kadınların kalblerindeki hastalıklara karşı toplumsal bir koruyucudur. Kötü umutların ardını arkasını keser, hâinâne bakışları geri çevirir, erkeğin ve kadının nâmûsuna ve mahremlerine gelebilecek rahatsız edici her bir şeyi geri çevirir. Muhsan (nâmûslu ve iffetli) hanımların hayâsızlık yaptıkları iftirâsına, onlar hakkında kötü sözler söylenmesine, şübhe ve tereddütler uyanmasına ve buna benzer şeytânî bir takım vesveselere karşı koruyucu bir siper ve kal’adır.

 

6- Hayâyı muhâfaza eder. ‘Hayâ’ kelimesi ‘hayât’tan alınmıştır. Hayâsız hayât olamaz. Hayâ, yüce Allah’ın üstün ve şerefli kılmayı murâd ettiği rûhlarda yerleştirdiği bir huydur. Bu huy, kişiyi erdemli davranışlarda bulunmaya sevk eder ve bayağı ve âdî hareketleri def’eder. Hayâ, insânın özelliklerindendir. Fıtratın bir hasleti ve İslâm’ın bir ahlâkıdır. Hayâ, îmânın şu’belerinden bir şu’bedir. Hayânın etkisi ile kişi, erdemlerle bezenir; kötülüklerden alıkoyan bir muhâfazaya bürünür. Hayâ, nefsi kötü ahlâka düşmekten alıkoyar. Hayâ, açılıp saçılmanın ve ihtilâtın Müslüman toplumlarına sızmasını engeller. Hicâb ise, hayânın korunması için en müessir bir araçtır. Hicâbın bırakılması hayânın terk edilmesidir.

 

7- Hicâb, zinâya ve her şeyi mübâh gören ibâhî akıma karşı bir himâyedir.

 

8 - Kadın bir avrettir. Hicâb ise bu avreti örten bir unsurdur. Bu da takvâdan ileri gelir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: ‘Ey Âdemoğulları, size avret yerlerinizi örtecek bir libâs ile giyinip süsleneceğiniz bir elbise indirdik. Takvâ elbisesine gelince o daha hayırlıdır.’ (A’râf, 26)

 

 

9- Hicâb, gayreti (nâmûs ve iffeti kıskanmayı) korur.