25.10.2024

Hz.Peygamber (s.a.v)’nin Hayatında İstişarenin Önemi

HZ.PEYGAMBER (S.A.V)’İN HAYATINDA İSTİŞARENİN ÖNEMİ

Ki onlar Rablerinin davetine icabet ettiler ve namazı kıldılar. Onların işleri aralarında şûrâ (danışma) iledir. Ve kendilerine verdiğimiz rızıktan harcarlar” buyurmaktadır. Şûrâ/38

Bilgisi sınırlı olan insanoğlu, doğru hareket edebilmek için daha bilgili olanlara danışmak, onların bilgi ve tecrübelerinden istifade etmek istidadında yaratılmış bir varlıktır.

Allah (c.c.) insana doğruyu bulması için danışmayı emretmiştir. Hz. Peygamber’in istişâreyi öneren uyarılarında ve bu anlayışa uygun uygulamalarında konuya dair birçok örnek görmekteyiz.

İstişâre, herhangi bir konuda karar alınmadan önce, yetkili kişilerin görüşünü öğrenmektir. Meselelerin etraflı bir şekilde araştırılması, fikir alış-verişi, daha sonra da alınan kararın uygulanması veya ta’dil edilmesinin gerekliliğidir. Demek ki istişâreden maksat, herhangi bir meselede istişâre yapılırken, meselenin en güzel yönünü bulmaktır, hata ihtimalini aza indirmektir.

İstişâre, genel bir prensiptir. Her konuyu, o konuda bilgi, tecrübe ve ihtisas sahibi olan insanlarla istişâre etmek gerekir. Sağlık ile alakalı bir konuyu sağlıkçılarla, inşaata ait bir konuyu mühendislerle, hâsılı her konuyu, o konuda yetişmiş kişilerle istişâre etmek gerekir.

İslam’da İstişarenin Önemi

Kur’ân-ı Kerîm’de Allah (c.c.) kıyamet gününde rızasına mazhar olacak mü’minlerin bazı vasıflarını bildirdiği ve henüz Medine’deki İslâm devleti kurulmazdan önce Mekke devrinde indirdiği Şûrâ sûresinde:

Ki onlar Rablerinin davetine icabet ettiler ve namazı kıldılar. Onların işleri aralarında şûrâ (danışma) iledir. Ve kendilerine verdiğimiz rızıktan harcarlar” buyurmaktadır. Şûrâ/38

Allah (c.c.), mümin kullarının iman ve ibadetlerle ilgili diğer vasıfları arasında, “şûrâ” ve “istişâre” prensibinin, Müslümanların hayatında, devletin siyasi ve idarî bir düzeni olmaktan öte ailede, toplumda ve sosyal hayatın bütün alanlarında uygulanması gereken ana vasfı olduğunu beyan etmektedir. Bu âyet, genel olarak her işte istişâre ve şûrâ’nın lüzum ve önemini göstermektedir.

Medine’de nazil olan Âl-i İmrân sûresi’nin 159. âyetinde ise, Allah (c.c.), Peygamberimiz (s.a.v.)’e hitaben şöyle buyurmaktadır:

O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Artık kararını verdiğin zaman da Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine sığınanları sever.” Âl-i İmrân/159

Yukarıdaki âyetlerde de görüldüğü gibi Kur’ân-ı Kerîm, “şûrâ” terimini açıkça kullanarak İslâm ümmetinin ferdî, ailevî, toplumsal, siyasî vb. işlerinin istişâre ile olmasının gerekliliğini vurgulamıştır.

Sünnette İstişâre ve Hz. Peygamber’in İstişâre Örnekleri

Hz. Peygamber’in risaleti süresince istişâreye, bilindiğinden çok daha fazla önem verdiği bir gerçektir. Onun, gerek Mekke’de, gerekse Medine’de hakkında vahiy nazil olmayan meseleleri genellikle arkadaşlarıyla istişâre ederek çözümlediğini ve bunun böyle olması gerektiğini fiilen gösterdiğini hadis kaynaklarından öğrenmekteyiz.

Ebû Hureyre (r.a.) şöyle buyuruyor:

Rasûlulah (s.a.v.)’den daha çok, adamları ile istişâre eden bir kimse görmedim” Tirmizî, Cihâd, 34.

Gelip geçen bütün Peygamberlerin ikisi semâ ehlinden, ikisi de arz ehlinden olmak üzere istişâre edeceği dört veziri olageldiğini ve kendisinin de aynı şekilde dört vezirle takviye edildiğini” Tirmizî, Menakıb, 17 belirten Peygamber (s.a.v.) salih bir müşâvirin önemini belirtme sadedinde bir başka hadislerinde şöyle buyurmaktadır: “Sizden, üzerine mesuliyet yüklenen bir kimse için Allah hayır murâd ederse, ona “Salih” bir vezîr nasib eder de unuttuğu şeyleri hatırlatır, hatırladığı şeylerde de yardımcı olur.”Ebû Davûd, Harâc, 4

Kesin karar ve temkinli hareket, re’y ve temiz akıl sahipleri ile istişâre etmek ve sonra da bu karara itaat etmektir.” Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübra, X, 112;

İstişâre edilen kişi, kendisine güvenilen kişidir.” Tirmizî, Edep, 57

Bu rivâyete göre fikrine başvurulacak kimse, güvenilir bir kimse olmalıdır. Hadis, bir bakıma, sorunların, güven vermeyen, hakikati olduğu gibi söyleyeceğinden emin olmayan kişilerle danışılmaması gerektiğini de vurgulamaktadır. Hz. Peygamber, kendisiyle istişâre edilen kimsenin güvenilir olmasının adeta bir mecburiyet olduğunu, tersinin ise ihanet olduğunu şöyle ifade etmiştir: “Kim, bir kardeşine, gerçeğin başka olduğunu bildiği halde bir şeyi tavsiye ederse ona ihanet etmiş olur.”Ebû Davûd, İlim, 8.

Kişi bildiği bir şey kendisine sorulduğu zaman onu gizlerse; Allah, Kıyamet günü o kimseyi ateşten bir gemle (yularla) bağlar.”Ebû Davûd, ilim, 9.

Nitekim başka bir rivâyette de Hz. Peygamber: “Sizden biriniz kardeşiyle istişâre etmek isterse kardeşi görüşünü söyleyerek ona yol göstersin” İbn Mâce, Edeb, 37 buyurmuştur.

Bu rivâyette de danışmanlık yapanların doğru bilgi vermeleri gerektiği hatırlatılmaktadır. Çünkü İstişâre bir sorumluluktur. Ona ehil olmayı ve tabi olmayı gerektirir.

Bu hadislerden anlaşıldığı gibi Müslüman kişinin, kişisel işlerinde de ehil olan insanlarla istişâre etmesi, onların görüşlerinden faydalanması gerekir. Danıştığı kimsenin de ona doğru bilgiyi vermesi, dürüst davranması konusunda hassas olması tavsiye edilmiştir.

Devlet Başkanı Olarak Yaptığı İstişâreler:

Rasûlullah (s.a.v.)’ın bu konuda yapmış olduğu birçok icraatı vardır.

  • Bedir’de Ebû Sufyan’la savaşılıp savaşılmaması konusunda Hz. Peygamber (s.a.v.) ashâbla istişâre etmiştir. Ebû Sufyan’ın gelmekte olduğu haberi kendisine ulaşınca Hz. Peygamber (s.a.v.) bir istişâre meclisi kurmuştur. Evvelâ Hz. Ebû Bekir (r.a) sonra Hz.Ömer (r.a) ayağa kalkıp, muhâcirleri temsilen Kureyş ordusuna karşı gidilmesi ve Ebû Sufyan’ın kervanını takipten vazgeçilmesi yönünden görüş beyan ettiler. Daha sonra Ensâr’dan Sa’d b. Ubâde (r.a) ayağa kalkıp: “Bizi kastediyorsunuz sanırım? Ey Allah’ın Elçisi! Nefsim elinde bulunan (Allah)’a yemin ederim ki eğer sen bize atlarımızı deryaya sürmemizi emretmiş olsaydın mutlaka deryaya sürerdik. Ve eğer sen bize atlarımızı Berku’l-Gımad’a sürmemizi emretseydin bunu da yerine getirirdik” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) insanları Kureyş ordusuyla savaşmaya çağırdı. Alınan karara göre hareket ettiler ve Bedr’e vardılar. Bir süre sonra Kureyş ordusunun su taşıyan develeriyle karşılaştılar.

  • Uhud savaşında kendisi Medine’de kalınmasını daha uygun görüyorken sahabe’nin çoğunluğu Medine dışına çıkılması taraftarıydı. O da onların görüşü ile amel etti.

  • Hz. Peygamber, Mekke’deki müşriklerin savaş hazırlıklarından haberdar olunca, ashâbını topladı. Rasûlullah (s.a.v.) savaşın ne şekilde yapılacağı konusunda sahâbîlerle istişâre etti. Selmân-ı Farisî (r.a.) Medine’nin çevresine hendek kazılmasının uygun olacağını ifade etmiş, kavmi Farisiler’in bu yöntemden faydalandığını, bir şehri kuşattıklarında etrafına hendek kazdıklarını söylemişti. Selmân-ı Farisî’nin bu görüşü isabetli bulundu. Hz. Peygamber, hendek kazılmasını emretti, kendisi de hendeğin kazılmasında çalıştı.

Görüldüğü üzere Hz. Peygamber, Bedir, Uhud ve Hendek savaşı vb. birçok örnekte önemli devlet işlerini ashâbına danışmıştır. Kimi zaman aynı görüşü paylaşmasa da çoğunluğun görüşüne itibar etmiştir.

Dinî Konulardaki İstişâreleri:

Akidevî meseleler, dinin temel hükümleri ve kulluğun işareti olan şeyler Hz. Peygamber’in Allah’tan alıp ümmete açıkladığı vahiyle sabit olur. Dinin temelini oluşturan bu gibi konulara istişâreyi ve şahısların görüşünü karıştırmadan Allah’tan nasıl gelmişse olduğu gibi kabul etmek ve boyun eğmek gerekir.

Mesela namaz dinin temel konularından biri olup istişâre konusu değildir. Fakat Müslümanlara namaz vakitlerinin duyurulması için nasıl bir çözüm bulunulması gerektiği istişâre konusu olmuştur. Bu konuda Abdullah b. Ömer’den şöyle rivayet edilmiştir: “Müslümanlar Medine’ye geldikleri zaman bir araya toplanır ve namaz vakitlerini gözetlerlerdi. İlk zamanlarda namaz için nida edilmezdi. Bir gün bu hususta konuştular. Kimi, “Hıristiyanların çanı gibi bir çan kullanın” dedi. Kimi, “Yahudilerin borusu gibi bir boru kullanın” dedi. Ömer b. Hattâb da “Namaza çağıracak bir kişi gönderemez misiniz?” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber buyurdu ki: “Ya Bilâl! Kalk, namaz için nidâ et (ezan oku).”Buhârî, Ezân 1, Enbiya, 50

Böylece namaz vakitlerinin nasıl duyurulacağı problemi, Müslümanlar arasında istişâre konusu olmuştur. Ezân, sünnet yoluyla meşru kılınmakla birlikte âyetlerle de te’yid edilmiştir.

Ailevî Münasebetlerle İlgili İstişâreleri:

İslâm, ailenin uyum içinde devam etmesini sağlamak için karı-kocanın, işlerini istişâre yolu ile yürütmelerini istemiştir. Ailevî meselelerde erkeğin hanımı ile istişâre etmesi ve ortak karar vermeleri esastır.

Eğer ana-baba aralarında istişâre ederek ve anlaşarak (daha önce) sütten kesmek isterlerse kendilerine günah yoktur” Bakara/ 233

şeklindeki âyette de çocuğun sütten kesilmesi hususunda ebeveynin istişâre etmesi gerektiğine işaret edilmektedir. Bu âyette aile hayatını ilgilendiren konulardan olan süt emzirme süresini tayin etmede ebeveynin birlikte karar vermeleri gerektiği ifade edilmiştir.

Rasûlullah (s.a.v.)’ın hayatında da kadınlarla istişâre örnekleri pek çoktur.

Kendilerini ilgilendiren hususlarda kadınlarla istişâre edin.”Ahmed b. Hanbel IV,192

Kızları hakkında kadınlara danışınız.” Ebû Dâvûd, Nikâh, 23

Yine kadının nikâhı esnasında onunla istişâre edilmesi konusunda Âişe (r.a.)’den şöyle bir rivayet aktarılır. Hz. Âişe şöyle demiştir: “Ya Rasûlallah! Kadınlarla nikâh akidleri hususunda istişâre edilir mi?” diye sordum. Hz. Peygamber: “Evet (kadınlarla nikâh akidleri hususunda istişâre edilir)” buyurdu. Ben: “(Ya Rasûlallah!) bakire bir kız, evlilik konusu danışıldığında utangaçlığı sebebiyle sıkıntı çekebilir” dedim. Hz. Peygamber: “Onun susması, izin verdiği anlamına gelir” dedi. Buhârî, İkrâh, 3; Nikâh, 41

Görüldüğü üzere, özellikle evlenme gibi şahsî bir meselede kadının fikrinin alınması ve ona uyulması ısrarla talep edilmektedir.

SONUÇ

Konuyla ilgili olarak yukarıda zikrettiğimiz âyet, hadis, uygulama ve olaylardan şu sonuçlara ulaşmak mümkündür: Kur’ân-ı Kerîm’in istişârenin önemine genel prensiplerle işaret etmiş olması; Rasûlullah (s.a.v.) ise, bu işin amelî boyutunu örnek uygulamalarla göstermiş olması İslam dininin bu konuya verdiği önemi göstermektedir.

Hz. Peygamber, sadece kendi görüşüyle amel eden bir lider olmamış, vahiy bulunmayan konularda ashâbıyla istişâre etmiştir. Nitekim Hz. Peygamber’in siyasî, ticarî, cezaî, ailevî, ferdî vb. birçok alanda istişâreleri mevcuttur. Rasûlullah (s.a.v.), istişâre edilecek meselede kimi veya kimleri ilgilendiriyorsa, erkek- kadın, genç-yaşlı ayırımı yapmadan onların fikirlerine başvurmuştur.

Günümüzde insan ilişkileri çok yönlü ve daha karmaşık bir hal aldığı için istişâreye daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Bu sebeple Müslümanların muvaffak olması için, ferdî, ilmî, siyasî, ticarî vb. tüm alanlarda istişâre mekanizmasını canlandırmaları gerekir.

Not: Recep ASLAN’ın ‘’İstişarenin önemi ve Hz.Peygamber’in uygulamalarında örnekler’’ adlı makaleden istifade edilmiştir.

 

Hazırlayan: İbrahim UÇAN

Uzman Vaiz