AİLE İÇİ İLETİŞİMDE NEZAKET DİLİ SEVGİ VE MERHAMET
Aile akrabalık bağıyla birbirlerine bağlı olan bireylerden oluşur ve toplumun temelini teşkil eder.
Aile yapısı İlk insan ve ilk Peygamberle ortaya çıkar.
Aile bireyleri hayatın birçok alanında birbirlerine ihtiyaç duyar. Bu sebeple birbirlerine karşı saygılı olmalıdırlar.
Aile bir zırh gibi korunaklı olmalıdır. Dışarıdan gelen olumsuz etkilere karşı birbirlerini korumalı ve savunmalıdırlar. Aile bir toplumun geleceği ve temelidir. O ne kadar sağlam olursa toplum da o kadar sağlam ve geleceğinden emin olur. Bu yüzden ailede iyi bir eğitim ve iletişim dili olmazsa olmaz bir zorunluluktur.
Aile yapısı, kökleri yerde Sağlam bir şekilde kök tutan, semaya ser vermiş, dal budağıyla devasa bir çınar gibi olmalıdır. Onun can suyu ise sevgi, saygı, merhamet ve nezakettir.
Allah Teâla ailenin temeline huzur, sevgi ve merhameti yerleştirmiştir.
Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. (Rum 21)
Bu ayeti Kerime ailenin huzur ve sükun, şefkat ve merhamet yuvası olması gerektiğini beyan eder. Sağlıklı bir iletişim ve ilişkilerde nezaket dilini kullanmak ancak Allah’ın emirlerine uymakla mümkün olur.
KUR'AN-I KERİMDEN ÖRNEKLER
Hani Lokmân oğluna öğüt vererek şöyle demişti: “Yavrum! Allah’a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür.” İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: “Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır.” “Eğer, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seninle uğraşırlarsa, onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz ancak banadır. Ben de size yapmakta olduğunuz şeyleri haber vereceğim.” “Yavrum! Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde, yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir. Çünkü Allah en gizli şeyleri bilendir, (herşeyden) hakkıyla haberdar olandır.” “Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir.” “Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez.” “Yürüyüşünde tabii ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini herhalde eşeklerin sesidir!” (Lokman 13-19)
Hz. Lokman oğluna gerek inanç, gerek ibadet ve gerekse sosyal ve ahlakî hayata dair nasihatlerde bulunurken ona şefkat ve merhametle yaklaştığını ve ‘yavrucuğum’ şeklinde nezaket dilini kullandığını görmekteyiz.
Onlara Âdem’in iki oğlunun haberini gerçeğe uygun olarak anlat: Hani ikisi de birer kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, diğerine, “Andolsun seni öldüreceğim!” dedi. O da dedi ki: “Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder. (Maide 27)
Adem (as)’ın oğullarından birisinin kardeşine karşı acımasız, sert ve merhametsiz davranışına karşı diğerinin nezaketle davranması dikkate değerdir.
(Hz İbrâhîm) Babasına: "Ey babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir yararı olmayan şeylere niçin kulluk ediyorsun?" demişti. (Meryem Sûresi 42)
Bu ayet-i Kerime’de, babası Allah'a ortak koşan bir müşrik olduğu halde,Hz. İbrahim onu Tevhide davet ederken nezaket dilini kullanmıştır.
Kısacası Kur'an'ın, evlâtlarına şefkat gösteren anne babaları insanlığa örnek olarak anlatması, arzu edilen ebeveyn (ailede iletişim) modelini oluşturma yolunda manidardır. Kardeşlerini kuyuya atmak gibi büyük bir hata işlemelerine rağmen çocuklarını affeden ve Allah’ın da onları affetmesi için dua eden Hz. Yakub, ölüm döşeğinde hâlâ onlara güzellikle nasihat etmektedir. Lokman’ın oğluna öğütlerini içeren âyetler, (Lokman 13-19 ) “Yavrucuğum!” şeklinde son derece yumuşak ve samimi bir ifadeyle başlamaktadır. Aynı şekilde Hz. İbrâhim de oğlu İsmâil’e gösterdiği nazik tavır ile Kur’an’da anılmaktadır. (Saffet 102 ) Tufanda ölümle burun buruna geldiğinde bile babasının peygamberliğini kabul etmediği hâlde oğluna kıyamayan Hz. Nuh, “...Yavrucuğum, bizimle beraber sen de (gemiye) bin, inkârcılarla birlikte olma...” (Hud 42 ) diye seslenmektedir.
Kur'an'ın bu şekildeki beyanları aile içi iletişimde sevgi, merhamet ve nezaketin önemini öğütler
Hz. PEYGAMBERİN AİLESİNE KARŞI NEZAKETİ
Allah Resûlü, aile fertlerine samimi ve içten davranan, değer verdiğini hissettiren, sevinçleriyle sevinen, üzüntüleriyle üzülen bir aile reisiydi. Onlarla ilişkilerinde sevgi, saygı ve nezakete dayalı sıcak ve ahenkli bir üslubu benimsemişti. (Hadislerle İslam)
-
Eşlerine Karşı Sevgi ve Nezaketi:
Hz. Âişe’nin naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım...” (Tirmizî, Menâkıb, 63)
Ebû Hüreyre’nin naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Müminlerin iman bakımından en olgun olanları, ahlâkı en iyi olanlarıdır. Sizin en hayırlılarınız da hanımlarına karşı en iyi davrananınızdır.” (Tirmizî, Radâ”, 11)
Allah Resûlü (s.a.s), hanımların birbirlerini kıskanmalarını anlayışla karşılamakta ve ortaya çıkan bazı olumsuz durumları da bir şekilde tatlıya bağlamaktaydı. Bir defasında kendi evindeyken Resûlullah’a hanımlarından birinin yemek göndermesini kıskanan Hz. Âişe, tabağı getiren hizmetçinin eline vurmuş, tabak yere düşerek kırılmış ve yemek yerlere saçılmıştı. Peygamberimiz her zamanki sakin ve olgun tavrıyla yere düşenleri toplamış ve “Anneniz kıskandı!” diyerek ortamı yumuşatmıştı. Hz. Âişe ise yaptığına pişman olmuş ve Resûlullah’a “Bu yaptığımın bedeli nedir?” diye sormuş, Allah Resûlü de “Tabağın misli bir tabak yemeğin misli bir yemek.” cevabını vermişti.
-
Çocuklarına Karşı Muhabbet ve Nezaketi
Allah Resûlü’nün çocuklarına ve torunlarına olan düşkünlüğü de çok iyi bilinmektedir. Kızı Fâtıma’ya karşı sevgisini her vesileyle göstermesi, torunlarına karşı sık sık sevgi izharında bulunup namaz kıldırırken bile onları omuzunda ve sırtında taşıması bunun en açık göstergesidir.
Hz. Peygamber (asm), Hz. Fatıma’yı görünce sevinir, kendisini ayakta karşılar, elini tutarak başından öper, ona iltifat edip kendi yerine oturturdu. Babası kendi evine gelince Fatıma da onu aynı şekilde karşılayıp ağırlardı." (Ebu Davud, Edeb, 143, 144; Tirmizî, Menakıb, 60)
Bir babanın, aile bireyleriyle iletişimde, onları sevme ve onlara karşı nazik davranmada Sevgili Peygamberimize bakması yeterlidir.
Peygamberimizin yanında büyüyen Enes şöyle demiştir: “Resûlullah’a (sav) on sene hizmet ettim. Vallahi bana bir kez olsun “Öf!” bile demedi. Herhangi bir şeyden dolayı, “Niçin böyle yaptın?” demediği gibi, “Şöyle yapsaydın ya!” da demedi.”
Peygamber Efendimiz sadece kendisi çocuklara karşı hoşgörülü ve sabırlı davranmakla kalmamış, çevresindekileri de bu konuda uyarmıştır. Bir gün kucağına aldığı torunu Hasan, üzerine idrarını kaçırınca kızan ve çocuğa vuran sütanne Ümmü’l-Fadl’a, “Allah seni ıslah etsin! Oğlumun canını acıttın!” diyerek tepki göstermiştir. Yine küçük bir kız iken babası ile Hz. Peygamber’i ziyarete gelen Ümmü Hâlid, onun mübarek sırtındaki bene dokununca babası tarafından azarlanmış ama Rahmet Peygamberi, “Bırak onu (dokunsun).” buyurmuştur.
Bir defasında hurma ağaçlarını taşlayan bir çocuğu yakalayanlar, cezalandırması için yaka paça Sevgili Peygamberimizin huzuruna getirmişler, ama Peygamberimiz onu azarlamak yerine, “Evlâdım, ağaçları niye taşlıyorsun?” diye sormuştur. Karnının aç olduğunu öğrendiğinde, “Hurma ağaçlarını taşlama da altlarına dökülenleri ye.” buyurarak ona doğruyu öğretmiş, hatta başını okşadıktan sonra, “Allah’ım, bu yavrunun karnını doyur.” diye dua etmiştir. Bir başka seferinde, yemek yerken tabağın içinde elini rasgele dolaştıran Ömer b. Ebû Seleme’nin bu yanlış hareketine müdahale eden Allah Resûlü, doğrusunu öğretmeyi de ihmal etmemiş, “Yavrum, besmele çek, sağ elinle ve önünden ye.” buyurmuştur. (Hadislerle İslam).
Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor: “Resûlullah (sav) (torunu) Hasan b. Ali’yi öptü. O sırada yanında Akra” b. Hâbis et-Temîmî oturmaktaydı. Akra” şöyle dedi: “Benim on çocuğum var ama hiçbirini öpmüş değilim.” Bunun üzerine Resûlullah (sav) ona baktı ve ardından şöyle buyurdu: “Merhamet etmeyene merhamet edilmez!” (Buhârî, Edeb, 18; M6028 Müslim, Fedâil, 65)
Allah Resûlü, gönderiliş amacına uygun olarak insanların hem bireysel, hem de aile ve toplum içinde huzurlu olması için gerekli tavsiyelerde bulunmuş ve kendi fiilî örnekliğiyle de bir Müslüman ailesinin nasıl olması gerektiğini ümmetine göstermiştir. “Küçüğümüze merhamet etmeyen, büyüğümüze saygı göstermeyen bizden değildir.” buyururken, aileden başlayıp toplumla devam eden bir sevgi ve saygı medeniyetini inşa etmek istemiştir. Bu saygı ortamında kadınlara öncelik tanımış, onlarla ilişkisini daima nezaket ve hoşgörü çerçevesinde yürütmüştür. Kendi eşlerine karşı gösterdiği nazik tutumuyla da, hem câhiliye döneminin bedevîlerine hem de kıyamete kadar kendi yolunu takip edecek insanlara, ailelerine nasıl davranmaları gerektiğinin mesajını vermiştir. Hanımları taşıyan develeri süren hizmetçiye, “Ne yapıyorsun Enceşe, yavaş ol! Cam gibi narin (hanım) yolcularına mukayyet ol!” şeklinde uyarıda bulunması, onun genelde kadınlara, özel olarak da kendi eşlerine karşı zarafetinin açık bir göstergesidir. (Hadislerle İslam)
SONUÇ
Ailelerin dağıldığı, boşanmaların arttığı ve nesillerin sersefil olduğu bir zamanda; güvenli bir liman ve sağlam bir kale olan İslamın ilkelerine sığınmaktan başka çare olmadığını idrak etmek zorundayız. Kur'an'ın ilkelerine ve Hz Peygamberin sünnetine uygun bir aile yapısına, aile bireyleri arasında, İslamın rehberliğinde sağlıklı, sevgi ve nezakete dayalı bir iletişim dili tercih değil bir zorunluluktur.
“Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.”
AİLE İÇİ İLETİŞİMDE NEZAKET DİLİ SEVGİ VE MERHAMET
Aile akrabalık bağıyla birbirlerine bağlı olan bireylerden oluşur ve toplumun temelini teşkil eder.
Aile yapısı İlk insan ve ilk Peygamberle ortaya çıkar.
Aile bireyleri hayatın birçok alanında birbirlerine ihtiyaç duyar. Bu sebeple birbirlerine karşı saygılı olmalıdırlar.
Aile bir zırh gibi korunaklı olmalıdır. Dışarıdan gelen olumsuz etkilere karşı birbirlerini korumalı ve savunmalıdırlar. Aile bir toplumun geleceği ve temelidir. O ne kadar sağlam olursa toplum da o kadar sağlam ve geleceğinden emin olur. Bu yüzden ailede iyi bir eğitim ve iletişim dili olmazsa olmaz bir zorunluluktur.
Aile yapısı, kökleri yerde Sağlam bir şekilde kök tutan, semaya ser vermiş, dal budağıyla devasa bir çınar gibi olmalıdır. Onun can suyu ise sevgi, saygı, merhamet ve nezakettir.
Allah Teâla ailenin temeline huzur, sevgi ve merhameti yerleştirmiştir.
Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. (Rum 21)
Bu ayeti Kerime ailenin huzur ve sükun, şefkat ve merhamet yuvası olması gerektiğini beyan eder. Sağlıklı bir iletişim ve ilişkilerde nezaket dilini kullanmak ancak Allah’ın emirlerine uymakla mümkün olur.
KUR'AN-I KERİMDEN ÖRNEKLER
Hani Lokmân oğluna öğüt vererek şöyle demişti: “Yavrum! Allah’a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür.” İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: “Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır.” “Eğer, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seninle uğraşırlarsa, onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz ancak banadır. Ben de size yapmakta olduğunuz şeyleri haber vereceğim.” “Yavrum! Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde, yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir. Çünkü Allah en gizli şeyleri bilendir, (herşeyden) hakkıyla haberdar olandır.” “Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir.” “Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez.” “Yürüyüşünde tabii ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini herhalde eşeklerin sesidir!” (Lokman 13-19)
Hz. Lokman oğluna gerek inanç, gerek ibadet ve gerekse sosyal ve ahlakî hayata dair nasihatlerde bulunurken ona şefkat ve merhametle yaklaştığını ve ‘yavrucuğum’ şeklinde nezaket dilini kullandığını görmekteyiz.
Onlara Âdem’in iki oğlunun haberini gerçeğe uygun olarak anlat: Hani ikisi de birer kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, diğerine, “Andolsun seni öldüreceğim!” dedi. O da dedi ki: “Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder. (Maide 27)
Adem (as)’ın oğullarından birisinin kardeşine karşı acımasız, sert ve merhametsiz davranışına karşı diğerinin nezaketle davranması dikkate değerdir.
(Hz İbrâhîm) Babasına: "Ey babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir yararı olmayan şeylere niçin kulluk ediyorsun?" demişti. (Meryem Sûresi 42)
Bu ayet-i Kerime’de, babası Allah'a ortak koşan bir müşrik olduğu halde,Hz. İbrahim onu Tevhide davet ederken nezaket dilini kullanmıştır.
Kısacası Kur'an'ın, evlâtlarına şefkat gösteren anne babaları insanlığa örnek olarak anlatması, arzu edilen ebeveyn (ailede iletişim) modelini oluşturma yolunda manidardır. Kardeşlerini kuyuya atmak gibi büyük bir hata işlemelerine rağmen çocuklarını affeden ve Allah’ın da onları affetmesi için dua eden Hz. Yakub, ölüm döşeğinde hâlâ onlara güzellikle nasihat etmektedir. Lokman’ın oğluna öğütlerini içeren âyetler, (Lokman 13-19 ) “Yavrucuğum!” şeklinde son derece yumuşak ve samimi bir ifadeyle başlamaktadır. Aynı şekilde Hz. İbrâhim de oğlu İsmâil’e gösterdiği nazik tavır ile Kur’an’da anılmaktadır. (Saffet 102 ) Tufanda ölümle burun buruna geldiğinde bile babasının peygamberliğini kabul etmediği hâlde oğluna kıyamayan Hz. Nuh, “...Yavrucuğum, bizimle beraber sen de (gemiye) bin, inkârcılarla birlikte olma...” (Hud 42 ) diye seslenmektedir.
Kur'an'ın bu şekildeki beyanları aile içi iletişimde sevgi, merhamet ve nezaketin önemini öğütler
Hz. PEYGAMBERİN AİLESİNE KARŞI NEZAKETİ
Allah Resûlü, aile fertlerine samimi ve içten davranan, değer verdiğini hissettiren, sevinçleriyle sevinen, üzüntüleriyle üzülen bir aile reisiydi. Onlarla ilişkilerinde sevgi, saygı ve nezakete dayalı sıcak ve ahenkli bir üslubu benimsemişti. (Hadislerle İslam)
-
Eşlerine Karşı Sevgi ve Nezaketi:
Hz. Âişe’nin naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım...” (Tirmizî, Menâkıb, 63)
Ebû Hüreyre’nin naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Müminlerin iman bakımından en olgun olanları, ahlâkı en iyi olanlarıdır. Sizin en hayırlılarınız da hanımlarına karşı en iyi davrananınızdır.” (Tirmizî, Radâ”, 11)
Allah Resûlü (s.a.s), hanımların birbirlerini kıskanmalarını anlayışla karşılamakta ve ortaya çıkan bazı olumsuz durumları da bir şekilde tatlıya bağlamaktaydı. Bir defasında kendi evindeyken Resûlullah’a hanımlarından birinin yemek göndermesini kıskanan Hz. Âişe, tabağı getiren hizmetçinin eline vurmuş, tabak yere düşerek kırılmış ve yemek yerlere saçılmıştı. Peygamberimiz her zamanki sakin ve olgun tavrıyla yere düşenleri toplamış ve “Anneniz kıskandı!” diyerek ortamı yumuşatmıştı. Hz. Âişe ise yaptığına pişman olmuş ve Resûlullah’a “Bu yaptığımın bedeli nedir?” diye sormuş, Allah Resûlü de “Tabağın misli bir tabak yemeğin misli bir yemek.” cevabını vermişti.
-
Çocuklarına Karşı Muhabbet ve Nezaketi
Allah Resûlü’nün çocuklarına ve torunlarına olan düşkünlüğü de çok iyi bilinmektedir. Kızı Fâtıma’ya karşı sevgisini her vesileyle göstermesi, torunlarına karşı sık sık sevgi izharında bulunup namaz kıldırırken bile onları omuzunda ve sırtında taşıması bunun en açık göstergesidir.
Hz. Peygamber (asm), Hz. Fatıma’yı görünce sevinir, kendisini ayakta karşılar, elini tutarak başından öper, ona iltifat edip kendi yerine oturturdu. Babası kendi evine gelince Fatıma da onu aynı şekilde karşılayıp ağırlardı." (Ebu Davud, Edeb, 143, 144; Tirmizî, Menakıb, 60)
Bir babanın, aile bireyleriyle iletişimde, onları sevme ve onlara karşı nazik davranmada Sevgili Peygamberimize bakması yeterlidir.
Peygamberimizin yanında büyüyen Enes şöyle demiştir: “Resûlullah’a (sav) on sene hizmet ettim. Vallahi bana bir kez olsun “Öf!” bile demedi. Herhangi bir şeyden dolayı, “Niçin böyle yaptın?” demediği gibi, “Şöyle yapsaydın ya!” da demedi.”
Peygamber Efendimiz sadece kendisi çocuklara karşı hoşgörülü ve sabırlı davranmakla kalmamış, çevresindekileri de bu konuda uyarmıştır. Bir gün kucağına aldığı torunu Hasan, üzerine idrarını kaçırınca kızan ve çocuğa vuran sütanne Ümmü’l-Fadl’a, “Allah seni ıslah etsin! Oğlumun canını acıttın!” diyerek tepki göstermiştir. Yine küçük bir kız iken babası ile Hz. Peygamber’i ziyarete gelen Ümmü Hâlid, onun mübarek sırtındaki bene dokununca babası tarafından azarlanmış ama Rahmet Peygamberi, “Bırak onu (dokunsun).” buyurmuştur.
Bir defasında hurma ağaçlarını taşlayan bir çocuğu yakalayanlar, cezalandırması için yaka paça Sevgili Peygamberimizin huzuruna getirmişler, ama Peygamberimiz onu azarlamak yerine, “Evlâdım, ağaçları niye taşlıyorsun?” diye sormuştur. Karnının aç olduğunu öğrendiğinde, “Hurma ağaçlarını taşlama da altlarına dökülenleri ye.” buyurarak ona doğruyu öğretmiş, hatta başını okşadıktan sonra, “Allah’ım, bu yavrunun karnını doyur.” diye dua etmiştir. Bir başka seferinde, yemek yerken tabağın içinde elini rasgele dolaştıran Ömer b. Ebû Seleme’nin bu yanlış hareketine müdahale eden Allah Resûlü, doğrusunu öğretmeyi de ihmal etmemiş, “Yavrum, besmele çek, sağ elinle ve önünden ye.” buyurmuştur. (Hadislerle İslam).
Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor: “Resûlullah (sav) (torunu) Hasan b. Ali’yi öptü. O sırada yanında Akra” b. Hâbis et-Temîmî oturmaktaydı. Akra” şöyle dedi: “Benim on çocuğum var ama hiçbirini öpmüş değilim.” Bunun üzerine Resûlullah (sav) ona baktı ve ardından şöyle buyurdu: “Merhamet etmeyene merhamet edilmez!” (Buhârî, Edeb, 18; M6028 Müslim, Fedâil, 65)
Allah Resûlü, gönderiliş amacına uygun olarak insanların hem bireysel, hem de aile ve toplum içinde huzurlu olması için gerekli tavsiyelerde bulunmuş ve kendi fiilî örnekliğiyle de bir Müslüman ailesinin nasıl olması gerektiğini ümmetine göstermiştir. “Küçüğümüze merhamet etmeyen, büyüğümüze saygı göstermeyen bizden değildir.” buyururken, aileden başlayıp toplumla devam eden bir sevgi ve saygı medeniyetini inşa etmek istemiştir. Bu saygı ortamında kadınlara öncelik tanımış, onlarla ilişkisini daima nezaket ve hoşgörü çerçevesinde yürütmüştür. Kendi eşlerine karşı gösterdiği nazik tutumuyla da, hem câhiliye döneminin bedevîlerine hem de kıyamete kadar kendi yolunu takip edecek insanlara, ailelerine nasıl davranmaları gerektiğinin mesajını vermiştir. Hanımları taşıyan develeri süren hizmetçiye, “Ne yapıyorsun Enceşe, yavaş ol! Cam gibi narin (hanım) yolcularına mukayyet ol!” şeklinde uyarıda bulunması, onun genelde kadınlara, özel olarak da kendi eşlerine karşı zarafetinin açık bir göstergesidir. (Hadislerle İslam)
SONUÇ
Ailelerin dağıldığı, boşanmaların arttığı ve nesillerin sersefil olduğu bir zamanda; güvenli bir liman ve sağlam bir kale olan İslamın ilkelerine sığınmaktan başka çare olmadığını idrak etmek zorundayız. Kur'an'ın ilkelerine ve Hz Peygamberin sünnetine uygun bir aile yapısına, aile bireyleri arasında, İslamın rehberliğinde sağlıklı, sevgi ve nezakete dayalı bir iletişim dili tercih değil bir zorunluluktur.
“Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.”
İbrahim Hilmi KUCUR
Vaiz