BİRLİK VE BERABERLİK,
KERBELA VE AŞURE,
YAZ KURAN KURSLARINA TEŞVİK
A-BİRLİK VE BERABERLİK
İnsan, fıtratı gereği daima mutluluğu aramaktadır. Kişinin aradığı mutluluğa kavuşabilmesi ve onu huzurlu bir şekilde yaşayabilmesi için toplum hayatına ihtiyacı vardır.
Toplu yaşamaktan başka alternatifi olmayan insanın huzuru ve mutluluğu da, toplumun huzur ve mutluluğuna bağlıdır.
Toplumda âlim-cahil, zengin-fakir bütün kesimleriyle tam bir birlik ve beraberlik oluştuğunda birlikte yaşamanın bir anlamı olabilir.
Birliğin Önemi
إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الَّذِينَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِهِ صَفًّا كَأَنَّهُمْ بُنيَانٌ مَرْصُوصٌ
Şüphesiz Allah, kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever. (Saff, 61/4)
Bir mü’min tek başına namaz kılarken bile, ‘İyyâke na’büdü ve iyyâke nestaîn - Ancak Sâna ibâdet ederiz ve ancak Sen’den yardım bekleriz” der. (Fatiha, 5)
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor
لَا تَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّى تُؤْمِنُوا وَلَا تُؤْمِنُوا حَتَّى تَحَابُّوا أَوَلَا أَدُلُّكُمْ عَلَى شَيْءٍ إِذَا فَعَلْتُمُوهُ تَحَابَبْتُمْ أَفْشُوا السَّلَامَ بَيْنَكُمْ
"Allah'a yemin ederim ki; sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de gerçek iman etmiş olamazsınız. Yaptığınızda birbirinizi seveceğiniz bir şey öğreteyim mi? Aranızda selamı yayınız." (Müslim, İman, 81)
Müslüman Müslüman’ın Kardeşidir
Allah (c.c), Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır:
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ
فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
"Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup sakının umulur ki esirgenirsiniz" (Hucurat,49/10)
Âyeti kerimeden de açıkça anlaşılacağı üzere, ancak iman bağıyla bir araya gelenler kardeş olarak kabul edilmektedirler.
Buna göre yeryüzünün neresinde yaşıyor, hangi dili konuşuyor, hangi kavme mensup, hangi renge sahip olurlarsa olsunlar bütün Müminler birbirlerinin kardeşleridirler yani birbirlerinin sadık dostlarıdırlar.
Birlik Olun!
Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır;
وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَمٖيعًا وَلَا تَفَرَّقُوا وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ كُنْتُمْ اَعْدَاءً فَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهٖ اِخْوَانًا وَكُنْتُمْ عَلٰى شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَاَنْقَذَكُمْ مِنْهَا كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِهٖ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
“Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.” (Âli İmrân,3/103)
Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır;
وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَـئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Rasûlüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azîzdir, hikmet sahibidir. (Tevbe,9/ 71.)
Allah Teala yaratmış olduğu insana inanma, inancına göre yaşama, birlik ve beraberlik içerisinde olma, yaşama ve yaşatma, müminlerle kardeş olma gibi bir takım dini, dünyevi, uhrevi sosyal haklar ve görevler vermiştir. Bu hak ve görevlerin en önemlilerinden birisi kardeşliktir.
مَثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِي تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ مَثَلُ الْجَسَدِ إذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الْجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالْحُمَّى.
"Birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamette, birbirlerine şefkatte mü'minlerin misâli, bir bedenin misâlidir. Ondan bir uzuv rahatsız olsa, diğer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler. (Buhârî, Edeb, 27)
المُؤمِنُ لِلمؤمنِ كَالبُنْيَان يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضاً
“Mü’minin mü’mine karşı durumu, bir parçası diğer parçasını sımsıkı kenetleyip tutan binalar gibidir.” (Nesâî, Zekât 66)
Bina bilindiği üzere kum, çakıl, tuğla, demir, kapı, çerçeve, cam gibi farklı malzemelerden meydana gelir. Bunlar bir araya getirilmek suretiyle sağlam binalar oluşturulur.
Binanın yapı taşlarında kırılmalar, çatlaklar oluşmaya başladığında bu kırılma ve çatlamalar sadece o parçayı değil bütün binayı da etkileyebilir. Dolayısıyla İslam ile kardeş olduğumuzu unutmadan kardeşlerimizdeki kırılma ve çatlamaları kardeşlik çerçevesi içerisinde tamir etmek durumundayız.
Kur'ân’ın ve Hz. Peygamberin gösterdiği doğrultuda örnek bir kardeşlik ve birlik beraberlik tesis edilmiş ve bu, tarihe önemli bir numune olarak sunulmuştur. İslamiyet öncesi büyük bir kargaşanın hüküm sürdüğü, her türlü vahşet ve zulmün yaygın olduğu Arap toplumu İslamiyet’in gelişi ile birlikte, birlik ve beraberliğin en güzel örneğini oluşturmuştur.
Bu birlik ve beraberliğin oluşması kadar sürdürülmesi de bir o kadar önem arz etmektedir. Resulullah döneminde ara sıra birlik ve beraberliğe zarar verebilecek bir takım olumsuzluklar da olmuş ancak O’nun yerinde müdahalesiyle bu hadiseler önlenmiştir.
وَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ لَوْ اَنْفَقْتَ مَا فِى الْاَرْضِ جَمٖيعًا مَا اَلَّفْتَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ وَلٰـكِنَّ اللّٰهَ اَلَّفَ بَيْنَهُمْ اِنَّهُ عَزٖيزٌ حَكٖيمٌ
“Ve (Allah), onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir.” (Enfâl,8/63.)
İslâm dini, âyet ve hadislerle temellendirdiği kardeşlik bağıyla, toplumda ilişkilerin sağlıklı ve düzgün olmasını hedeflemiş, aynı zamanda bunu imana bağlamıştır.
Tek bir Allah’a, aynı Peygambere ve aynı Kitaba inanmış olan Müslümanların Kur'ân’ın etrafında birleşmeleri, “birlikte dirlik vardır.” ilkesine sarılmaları, asla bölünüp parçalanmamaları öğütlenmiştir.
Tarihe baktığımız zaman görürüz ki, birlik ve beraberliğini devam ettiren milletler, yücelmiş ve yükselmişlerdir Milli Şairimiz Mehmet Akif ERSOY :
“Girmeden bir millete tefrika, düşman giremez,
Toplu vurdukça gönüller, onu top sindiremez.
Sen, ben desin efrat, aradan vahdeti kaldır.
Milletler için, işte kıyamet o zamandır” dizeleriyle bu gerçeği açık bir şekilde ifade etmiştir.
Tevhit inancına dayalı birlik ve beraberlik ruhuna sahip olamayan, en temel asgari müştereklerde bile bir araya gelemeyen milletler kendi sonlarını hazırlamış olurlar. Bu sebeple Yüce Rabbimiz:
وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ وَاصْبِرُوا إِنَّ اللَّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ
“Allah’a ve O’nun Resulüne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin. Sonra korku ile zaafa düşersiniz de kuvvetiniz, devletiniz gider. (Enfal, 8/46.)
كَمْ مِنْ فِئَةٍ قَليلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثيرَةً بِاِذْنِ اللَّهِ وَاللَّهُ مَعَ الصَّابِرينَ
Allah'ın huzuruna varacaklarına inananlar: Nice az sayıda bir birlik Allah'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir, dediler. (Bakara, 2/249.)
Toplumu birleştiren, gerçek manada huzur, barış ve güven ortamını sağlayan tek yol; milli ve manevî birlik anlayışı içerisinde, yardımlaşma ve dayanışmayı sağlamaktır.
İnanan insanların huzur ve barışı bozucu davranışlardan sakınmaları, karşılıklı hoşgörü anlayışına sahip olmaları, kenetlenme ve birleşmenin tek yoludur. Tüm insanların
aynı görüş, düşünce veya çizgide olmaları mümkün olmadığı gibi zorlama kaba davranma ve dayatmalarla birlik ve beraberliğin sağlanamayacağı, aksine bölünüp parçalanmalara neden olunacağı unutulmamalıdır.
B- MUHARREM AYI KERBELA VE AŞÛRE
Her dinin, milletin kutsal veya diğer zaman dilimlerinden farklı kabul ettiği kendine özgü belirli gün ya da ayları vardır. Yüce Dinimiz İslâm’da da bu tür gün, gece ve aylar vardır.
Haram Aylar
إِنَّ عِدَّةَ الشُّهُورِ عِنْدَ اللَّهِ اثْنَا عَشَرَ شَهْرًا فِي كِتَابِ اللَّهِ يَوْمَ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ مِنْهَا أَرْبَعَةٌ حُرُمٌ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ فَلَا تَظْلِمُوا فِيهِنَّ أَنْفُسَكُمْ
“Şüphesiz, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu Allah’ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin.” (Tevbe, 9/36.)
Ehli Beyt Sevgisi
Muharrem ayı içerisinde Hz. Peygamberin sevgili torunu Hz. Hüseyin’in şehit edilmiş olması, bütün Müslümanlar için büyük bir acı olmuş ve Müslümanları derinden etkilemiştir.
Tarihin belli bir kesitinde meydana gelen bu üzücü olayları iyi düşünmek ve bunlardan ders çıkarmak gerekir. Müslümanlara düşen görev, bu tür müessif olayların tekrarlanmasını önleyecek bir bilinç ve anlayışa sahip olmak; kardeşlik, birlik ve beraberliğimizi korumaktır.
Muharrem ayı, o tarifi imkansız elemi bizlere yeniden hatırlatır. Yüreklerimizi yeniden derin bir hüzün kaplar. Hazreti Hüseyin (ra), Peygamberimizin övgüsüne, ilgisine ve muhabbetine mazhar olmuş, onun güzel torunu. Adı da güzel demek zaten. Hasan da güzel demek, Hüseyin de güzel demek. İşte Hazreti Hüseyin mescide girdiği zaman Resulullah’ın onu ne kadar sevdiğini ifade eden şu sözünü söylediğini rivayetlerde görüyoruz. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) hadis-i şerifinde, Hazreti Ali’nin ve Hazreti Fatıma’nın ciğerpareleri Hazreti Hasan’ı ve Hüseyin’i kastederek,
مَنْ أَحَبَّهُمَا فَقَدْ أَحَبَّنِي، وَمَنْ أَبْغَضَهُمَا فَقَدْ أَبْغَضَنِي»
‘Onları seven beni sever, onlara buğz eden bana buğz etmiş olur.’ buyurmuştur.”(İbn-i Sad, Tabakat)
Onları sevmek, onların yolundan gitmek, mü’minler için, ümmet için bir emanettir. Onlara hürmet etmek, her müslümanın sorumluluğudur.
Onları sevmek, Allah, Peygamber sevgisinin bir tezahürüdür. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor ‘Nimetleriyle sizi beslediği için Allah’ı sevin. Beni de Allah sevgisi için sevin. Ehl-i beytimi de benim sevgim için sevin.’ buyurmaktadır.” Tirmizi, Menakıb, (3792)
Kerbela
Hazreti Hüseyin ne yazık ki Kerbela’da büyük bir ihanete uğramıştır.
Kerbela, hangi coğrafyadan, hangi ırktan, hangi mezhepten, hangi kültürden olursa olsun, tüm Müslümanlar için aynı acının ortak ifadesi olmuştur.
Kerbela, adaletsizliğe karşı onurlu bir mücadelenin adıdır. Kerbela, ahde vefanın, sadakatin ve verilen söze bağlılığın bir sembolüdür.
Kerbela, haksızlık karşısında cesur ve kararlı bir duruşun timsalidir. Kerbela, her türlü zulme karşı hak ve hakikat adına asil bir yürüyüşün simgesidir.
Kerbela; adaletin, cesaretin, yiğitliğin ve yüksek ahlakın Hz. Hüseyin efendimizin şahsında vücut bulduğu yerdir. Kerbela çöllerinde zulme karşı onurlu bir mücadele verenler, bu asil duruşlarıyla, hak yolunda yürüyenlerin gönüllerinde müstesna bir yer edinmişlerdir.
O mübarek canlara eziyeti reva görüp onları şehit edenler ise, insanlık tarihinin karanlık sayfalarında ilelebet mahkûm olmuşlardır. Ve zalimler, yaptıklarının asıl cezasını ise ahirette göreceklerdir.
Bugün İslam dünyası bir hüzün mevsimindedir. Kerbela’da yaşanan acının mü’min yüreklere taşıdığı hüznün yanında İslam dünyasının maruz kaldığı savaşlar ve işgaller, Müslümanların yurtlarını adeta hüzün diyarına çevirmiştir.
Bugün, siyasi ihtiraslar uğruna şehit edilen Hazreti Hüseyin ve dostlarının acısıyla yürekler dağlanırken İslam coğrafyasında fitne, tefrika ve terör ateşinde nice canlar yanmaya devam etmektedir.
Kerbela’dan ders alan Müslümanlar bu duruma düşmemeli idiler ama işte görüyorsunuz ki, İslam coğrafyasında, Müslüman beldelerde Kerbela’lar devam ediyor, buna son vermemiz gerekmektedir. Kerbela’dan ders alan Müslümanların bu duruma düşmemeleri icap etmektedir.
Müslümanların aralarındaki küçük farklılıkları kavga sebebi haline getirerek bütün İslam coğrafyasını Kerbela’ya dönüştürme planları yapılmaktadır. Mevcut olaylar, kavgalar, savaşlar yetmezmiş gibi bunları artırmaya, bunları çoğaltmaya yönelik planlar da bir taraftan devam etmektedir. Bütün İslam dünyasının buna karşı uyanık olması gerekir.
Aşûre Günü
Hz. Peygamber (sas), Medine’ye hicret ettiğinde orada yaşayan ve Hz. Musa ile İsrailoğullarının, Firavunun zulmünden Aşûre günü kurtulduğunu söyleyen Yahudileri yalanlamamış, hatta bu yönde olumlu bir tavır sergilemiştir. Bunun yanı sıra tüm Samî dinlerde özel bir yere sahip görünen aşûre günü, Cahiliye Araplarınca da önemli kabul edilmiştir. Hatta Rasulullah’ın da peygamberlik öncesi ve sonrası dönemde bir süre bu günde oruç tuttuğuna dair rivayetler bulunmaktadır.
Medine döneminde bu orucu Müslümanlara tavsiye ettiği bilinen bir husustur.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor
أَفْضَلُ الصِّيَامِ، بَعْدَ رَمَضَانَ، شَهْرُ اللهِ الْمُحَرَّمُ، وَأَفْضَلُ الصَّلَاةِ، بَعْدَ الْفَرِيضَةِ، صَلَاةُ اللَّيْلِ
“Ramazan ayından sonra tutulan oruçların en hayırlısı, Allah’a izafetle (Allah’ın ayı denilerek) şereflendirilen Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farz namazlardan sonra en faziletli namaz ise geceleyin kılınan namazdır.” (Müslim, Sıyâm, 202-203)
قَدِمَ رَسُولُ اللّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الْمَدِينَة فَرَأى الْيَهُودَ تَصُومُ يَوْمَ عَاشُورَاءَ فَقَالَ: مَا هَذَا؟ قَالُوا يَوْمٌ صَالِحٌ نَجَّى اللّهُ تَعَالَى فِيهِ بَنِى إِسْرَائِيلَ مِنْ عَدُوِّهِمْ فَصَامَهُ مُوسَى. فَقَالَ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَنَا أَحَقُّ بِمُوسَى مِنْكُمْ فَصَامَهُ وَأمَرِ بِصِيَامِهِ
İbni Abbas’dan rivayet edilmiştir: “Hz. Peygamber Medine’ye geldiğinde Yahudilerin Aşûre günü oruç tuttuklarını gördü. “Bu nedir (niçin oruç tutuyorsunuz)?” diye sordu. “Bu hayırlı bir gündür. Bu, Allah’ın İsrail oğullarını düşmanlarından kurtardığı, bu sebeple de Musa’nın oruç tuttuğu gündür” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s) “Ben Musa’ya sizden daha layığım” buyurdu ve hem kendisi bu günde oruç tuttu, hem de başkalarına oruç tutmalarını emretti.” (Buhari, Savm, 69).
Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Yahudilere muhalefet için ertesi sene âşûrâ orucunu Muharremin dokuzuncu günü de tutacağını söylemesi (Müslim, Sıyâm, 133-134 [1134]); bu orucun Muharrem ayının dokuzuncu ve onuncu veya onuncu ve on birinci günlerinde tutulmasının daha doğru olacağına işaret etmektedir (bkz. Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 1/241 [2154]).
Şu da bilinmelidir ki, Ramazan orucu farz kılınınca Hz. Peygamber (s.a.s.), isteyenlerin âşûrâ orucu tutup isteyenlerin tutmayabileceğini belirtmiştir (Buhârî, Savm, 69 [2001]; Müslim, Sıyâm, 113-126 [1125-1129]).
Bu günde birçok Peygamberin hayatında önemli ve olumlu olaylar vuku bulmuştur.
Aşûre gününde meydana gelen olaylar arasında;
- Hz. Nuh’un gemisinin tufandan kurtulup Cûdî Dağına bu günde oturması,
- Hz. Ademin tövbesinin kabul edilmesi,
- Hz. İbrahim’in Nemrut’un ateşinden kurtulması,
- Hz. Yakub’un oğlu Yusuf’a kavuşması,
- Hz. Musa ve İsrail oğullarının Firavun’un zulmünden kurtulmaları 10 Muharrem (Aşûre) günü gerçekleştiği rivayet edilen olaylar orasındadır.
C- YAZ KURAN KURSLARINA TEŞVİK
وَاعْلَمُوا اَنَّمَا اَمْوَالُكُمْ وَاَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌ وَاَنَّ اللّٰهَ عِنْدَهُ اَجْرٌ عَظيمٌ
"Bilin ki mallarınız ve çocuklarınız birer imtihandan ibarettir. Katında büyük mükâfat olan ise ancak Allah'tır.(Enfal,8/ 28)
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “İnsanoğlu ebediyete irtihal ettiği zaman amel defteri kapanır. Şu üç kişinin defteri ise kapanmaz ve bunlara sevap yazılmaya devam eder: Ardında sadakayı cariye, yani kalıcı bir hayır bırakan kişi. İlmini insanlığın hayır ve hizmetine sunan kişi. Kendisine hayır duada bulunan bir evlat yetiştiren kişi. (Müslim, Vasiyyet, 14.)
Hayırlı nesiller yetiştirmemize katkı sağlayacak, gözümüzün nuru evlatlarımızı Kur’an’la ve Peygamberimiz (s.a.s)’in örnek hayatıyla buluşturacak bir zaman dilimi daha başladı.
Yavrularımız, Yüce Rabbimizi daha iyi tanıyacaklar. İmanı ve İslam’ı tertemiz kalplerine nakşedecekler. Kur’an-ı Kerim’le ve Peygamberimizin örnek hayatıyla daha yakından tanışacaklar. Kur’an’ın istediği, Peygamberimizin de yaşayarak gösterdiği doğruluk ve dürüstlüğü, şefkat ve merhameti, sevgi ve saygıyı, hak ve adaleti, paylaşma ve yardımlaşmayı, kardeşlik ve muhabbeti, hâsılı ahlâkî değerleri daha derinden kavrayacaklar.
Kitaplarla dost olmayı, okumanın değerini, ilmin önemini hissedecekler. İstiklalimizin sembolü camilerimizle buluşacaklar. Tevhidin gür sedası ezanlarımızı daha yakından duyacaklar. Körpe dimağlarını ve tertemiz fıtratlarını kötülüklerden koruyacak ibadetleri öğrenecekler.
Her bir camimizde açılacak yaz Kur’an kurslarını fırsat bilelim. Yavrularımızın bu kurslara katılmasına anne-babalar olarak öncülük edelim! Onları Kur’an’ın aydınlığından mahrum bırakmayalım. Kendimiz de çocuklarımıza örnek olacak şekilde Kur’an’ı okumak, anlamak, düşünüp ibret almak ve hayatımıza rehber kılmak için gayret gösterelim. Yüce Kitabımızın ve Peygamber Efendimizin izinde hayatına yön veren nesiller yetiştirmek için gayret sarf edelim.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor “Sizin en hayırlınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir.” Tirmizî, Fedâilü'l-Kur'ân, 15